30 Aralık 2011 Cuma

Miami 2012; they R all bigger..

I love this game, and the King James means much to me.. thats why after long years i am now a fan of Miami.. let overview the Miami 2012.

u would all know the NBA final was catastrophic for Miami, especially LeBron. in addition to this lock-out and short term camp did not make much sense for a recovery. Moreover, there is not much action in roster. These were all the negative points prior to the season start and made us all be suspicious about the performance of the team..

on the contrary to all above checks, Miami made a start that Heats the hearts this winter: although Miami yet didnt played a though game (please keep in mind that, the intense game calendar is though by itself) namely Tysonless Dallas, Pierceless Boston, Charlotte and Minessota; but still you can barely see the change in the play..

first of all Miami is playing much more aggressive and intense in offense; we got used to their pressure in the paint in defense, this year together with this they are carrying out this agressiveness and domination in paint on the other side.. Lebron and Wade used to play quite selfish and fire irrelated 3s; this year they both shot only one 3pointer in total in four match; they are always driving to the basket; which also mess the defense formation quite much and extra passes gives the shooters more comfortable 3p chance..

Lebron and Wade are great athletes -maybe greater than even NBA level- and this already give Miami a fast break character, but this year together with being more likely a team namely more ball sharing, this season Miami fast breaks are more and more unstoppable.

no need to talk about the defence side, which has already confirmed by authorities, this season this is much enforced with Haslems full season contribution..

Lebron is surely missed the game; he is back with 33 points (60% FG), 7,5 rebounds, 7assists.. woaww man, monster performance.. add 2,8 steals 1,5 blocks to the page.. and think about that these are all in 37 mins and for sure with the rest of the big guys..

Wade is playing with 20 points 3,3 reb and 5,8 assists in 35 mins which is also impressive but we all know that he is capable of more..

Bosh is in the same level as we got used to, what we need is maybe in colloboration with james and haslem, to be a tougher guy on the paint.

haslem shows us he is one of the most important guys to complete the BIG 3 formation, as he plays continuously i believe he will be the man in the backstage of the success..

jones and chalmers started with a good 3p performance, maybe as a result of the new driving and drilling offence strategy - they find a better shhoting chance -, this is quite important expecially against tough defences on paint and teams of 3ps raining cats n dogs. we will see..

i just want to mention about the new guy battier, he will be a good alternative in bench, also another wise man among these young guys -other than BIG3 for sure- is good to present somewhere around, i expect a better contribution than bibby man, but he started like a disaster 10% FG, man come on.. and norris cole; miami is lucky on the rookie side, as they dont have much alternative due to salary cap to grap another starlike player.. norris guy is playing as if he is there for years, and the bright side is that he finds the basket with a good percentage :) keep going my boy..

waiting for the 5th win tonight against bobcats, c u guys..

go MIAMI HEAT..

29 Aralık 2011 Perşembe

NBA Reloaded

NBA de lokavtın sonunda ama en olmadık beklenmedik zamanda bitmesiyle beraber hem 66 maçlık gazozuna bir sezon olmasına sevindik hem de türkiye başta olmak üzere avrupadaki nba patentli oyuncuların dönüşüyle bir burukluk yaşadık.

gazozuna diyorum çünkü çözümsüzlüğün oyuncular aleyhine olduğu net bilinmesine rağmen restler blöfler bu son ana kadar gerildi ve gereksiz süre kaybedildi ve sezon 66 maça kadar düştü; üstelik zaten zor ve sıkışık olan nba takvimi daha da sıkılaştırılarak; bu sezon skor ortalamasının da özellikle savunmaların bu tempoyu kaldıramaması nedeniyle artacağını düşünüyorum; özellikle koş koş at takımlarının hayatı iyice zor :) konferanslar arası maçların bire düşürülmesi doğu batı maçlarını ve rekabetini önemli oranda azaltacak..

bu kısacık transfer döneminin en atraksiyonel olayı lakersın chris paul hamlesi oldu, odomun mavs'a gittiği bir dönemde gasol + bynum ın gözden çıkarıldığı - ki jackson izi üçgen hücumdan vazgeçildiği izlenimidir - bir teklifte stern baba onaylamadı; öte yandan knicks tyson chandler ile kendi çapında bir BIG 3 yarattı.. tüm bu gürültü koparken Süperman Howardda heç istemediği halde Orlandoda kaldı.. ve sonunda CP3 clippersa gitti, bu yıl alley up sayılarında çift hanelere ulaşan maçlar görebiliriz :)

bizimkilere dönersek utah hiç ummadığı bir anda netse şutlandı, D-Wille tekrar kavuşması kontratının son yılını patlatmak için iyi fırsat umarım tekrar sakatlanmaz.. Semihin işi sakat Varejao ona çok vakit vermez, bu kısa sürede Semih ne yapabilir göreceğiz. Chicagoda Semih Noaha ezilmedi geçilmedi ama geçen yıldan pota altında neler yapabileceğini gösterdi; yine az süre alacağını düşünürsek bunu devam ettirmeli şutunu umarım biraz geliştirmiştir.. ikisi de bu sıkı programda rotasyona daha fazla yer bulabilir. Enes - aslanım- gittiğim takımı play offa taşırım diyordu ama bunun o kadar olmayacağını görecektir, uzun süreler almasını beklemiyorum ama süre aldığı sürece önce Ribaund sonra sayı olarak bekleneni verecektir.. ersan mutsuzdu ama ayrılamadı da efeste kalıp bir avrupa şampiyonluğu yaşasa çok güzel olurdu; en kısa sürede bu takımdan kurtulmalı.. zaza - galatasaraya verdiklerin içn teşekkürler; seni arayacağız - umarım başarılı olursun..

i love this game :)

13 Eylül 2011 Salı

12 dev adam..

12 dev adam için çok fazla yorum ve eleştiri yapıldı yapılacak, ama dünya ikinciliği titri, uh ah dev adam gazı, goygoy medya abartısı nedeniyle yükseltilen über beklentileri görmezden gelip daha sağduyu ile bakılması yerinde ve sağlıklı olacaktır..

neticede eksik kadrolu takımların yer aldığı bir dünya şampiyonasında değil tankları topları ile gelmiş takımların olduğu bir avrupa şampiyonasında oynadık..seyirci desteği ve kura şansı olan bir yoldan değil kura ateşi olan bir yoldan geçtik..

öte yandan bazı şeyler var ki, üstünde durmaz geçiştirilirse yarın öbür gün avrupa şampiyonası için eleme oynadığımız günlere döneriz.. kazakistan maçı aslında çok da kolay deildi gibisinden açıklamalar yapar bir seviyeye düşeriz..

teknik kadro:
orhun yetersiz demek benim boyumu aşar ama banvitte iyi niyetli çocukları yönetmek başka dev adamları yönetmek başka..

eskiden kalan belki de genlerimiz nedeniyle hep işe yarayan abi sistemi faydalı tamam ama göz göre göre oynayan çocukları abilerine kurban etmek başka.. takımı ekseriyetle kurtaran ivme katan enes ve emirin aldıkları süreler hazırlık maçı ciddiyetindeydi.. ayrıca semihin takımdan ayrılması konusundaki dedikodular da (hido ile kavga) pek yabana atılır değil, keza memo, serkan erdoğan gibi adamlar bu düzene uyum sağlayamadıkları için savruldular..

kadro konusunda genel geçer saygı duyarım ama baktım izzet türkyılmaz arkadaşım banvitte bile her maç oynamamış - ki aldığı süre tek haneli rakamlarda katkısı eser miktarda; gençler şampiyonasının yıldızı karşıyakanın süper starı furkanın yerine alınması komik ötesi.. amacımız 20 dakika/1,5 mio barış gibi zengin etmekten başka ne olabilir.. öte yandan, hadi doğus muamma barış hikaye de rotasyona girmesi için bile olsa yarı sakat sinanın yerine geçen yılın bir gerçeği olarak tutku açık düşünülemez miydi?

bir de şu tanjeviçten kalma "oynayan adamı" / "sıcak adamı" çıkarma olayı..bırakın artık lanet olsun..

son sözüm, ivkoviç son 3 saniye için çizdi oynattırdı 2 defa fransa maçında, canavar gibi.. o sırp maçının son 5 saniyesi için oyunumuz neydi be hocam, posttan yollamak diye bir oyun mu olur 5 saniyede..

kadro:
kişisel formsuzluklar ve hazırlık maçlarında gözlemlediğimiz gevşeklik dışında aslında çok büyük bir zaaf yoktu..

PG: kerem kağıt üstünde yaşlı ama tecrübeli, sık olmasa da kırılma anı isabetleri ile anı kurtarıcı, asistleriyle tatminkar; ender ise dış şutları ile bir tehdit ve keremi dinlendirecek bir unsurdu.. burada problem ikisinin birden vasat hatta kötü olduğu zamanların fazla olmasıydı.. % 35 ikilik ve % 20 üçlük ile ortalama 4 sayı 2,5 asist yaptıklarını söylesem, herhalde açıklamaya gerek kalmaz; ki hatırlatayım parker teo falan 7 lerde geziyor 15-20den aşağı atmıyor.. bildiğimiz ama daha çok dşğer pozisyonlara bıraktığımız diğer bir eksikleri delici ve karıştırıcı bir guard olmamaları..

SG: en büyük eksikliğimiz bence bu noktadaydı, istikrarlı olarak sayı tehditi oluşturacak bir oyuncumuz ve yedeği yok.. ömer savunmada öldürücü ama hücumda en az türkiyedeki kadar ballıydı %40larda ikilik ve %50 ye yakın üçlük isabeti ile etkiliydi.. yorulduğu anlarda ise destek alamadı..cenk akyol sanırım tamamen hazırlık maçlarında konuşturduğu yumuşak bileği sayesinde burada, ama yukarıda bahsettiğimiz devamlılık bırakın yüksek maçları cenkin hayatında yok, 5-6 yıldır hiç değişmedi gelişmedi cenk..

Forvet: hidayetten inisiyatif alma ya da ciddiyetsizlik konusunda bir sıkıntımız yok kutluay gibi, en çok top kullanan oyuncuya bunu söylemek haksızlık olur. eleştiri büyük oranda mental anlamdaki hatalarından olabilir, oyun görüşü ile övündüğümüz Hido, gereksiz anlarda hele hele şut moralimizin düşük olduğu anlarda hep 3lüğe çıktı ve 5/32 ile berbat attı (halbuki %54 ikilik attı).. delici karıştırıcı drive'lar beklerdik halbuki ondan, özellikle faul problemi olan oyuncular üzerinden.. onun yapmadığını emir yaptı, çocuk enine boyuna bakmadan girdi hep, zorladı sonuna kadar, emir dağıtıcı rolunden bitirici rolüne soyunduğunda aslında çakar ama bu sefer iyi de attı (%54 ikilik %42 üçlük -8/19 attı).. ama o da orhuna takıldı, 19 dakika süre aldı hidayetin 27 dakikasına karşılık aynı istatistikleri yaparak..Ersan başlarda kötüydü ama sonradan açıldı, tam da gereken maçlarda iyi oynadı sayılır, beklediğimiz geçen yılki kadar değildi ama idare etti.. enesi de bu kategoriye alabiliriz sanırım.. 2 yıl aktif pasif oynamayan 19 yaşındaki gencecik biri NBA drafta ilk beşten giriyor, twitterda gittiğim takımı playoffa taşırım diyecek kadar özgüven taşıyorsa zaten konusacak bir şey yoktur, adam oynatıldığı sürece momentum kattı takıma; ortalama 17 dakikada verilen 6 toptan 10 sayı çıkardı - buna göre oynatmayan ve oynatamayanlara sormak lazım ne iş yaparlar diye.. maçlarda biraz daha süre versek biraz daha topu ona indirsek ama öyle bomba gibi değil adam gibi asistle sanırım şu an başka şeyleri konusuyor olurduk..

Pivot: Sanırım herkes hesabını Ömer Semih rotasyonu için kurmuştur.. gerçi savunmada çok aramadık Semihi, düştüğümüz veya faul problemine girdiğimiz bir iki maç dışında, buralarda oğuz ve enes ile idare ettik.. oğuzun ağır kalması enesin ise kimi zaman kısa kalması zorlayabilirdi.. ama hücumda aramış olabiliriz yok aradık kesin.. çünkü pivotumuz sadece potaya vurarak sayı atabiliyor; beyaz adam pivotu turnike / hook falan atar aslında white man cant jump usulu ama bu onu bile atamadığı için nba'de bas oglum demişler.. onun dışındaki toplarda ya atamadığı ya da faul yapılarak durdurulduğu için 27/48 gibi berbat bir % var(aslında ömere faul yapmak centilmenlik dışı sayılmalı - resmen atamaz nasılsa diye kasit yapıyorlar), oğuzda bu rakam 15/16.. semih bu ikisinin ortası dersek defansta hareketli hücumda isabetli bir rotasyon yaratabilirdi..

Sistem:

futbolda hücum takımı olmakla övünen bir ülkenin basketbol kültürünün katenaçyo üzerine kurulu olması garip.. adam adama da yorulmak bilmiyoruz, iyi adam değişiyoruz, zona çabuk geçip adapte olup iyi basıyoruz; bu turnuvada da savunmada genelde hep istikrarlı gittik.. birkaç defa attığmız sayının sn sonrası turnike yedik, baya bir ekstra pas kaçırıp üçlük yedik ama her zaman maçı tutar bir defansif gücümüz vardı.. ikinci turun bütün maçlarını berbat yüzdelere rağmen hem de iyi şutor takımlara karşı 60larda tutmamız kelimeleri kifayetsiz bırakıyor.

Hücum için eskiden söylenecek bir kaç şey bulabiliyordum..genellikle oyun olarak sıkıcı sonuç olarak eğlenceli bir takımız hücumda, sıkı bir naumoski hucumu ile süre eritip sıkılan savunmanın kaçırdığı ekstra pasla ya da hatta süreyi eritenin şapkasından çıkardığımız üçlükle bitiyordu hücumlarımız.. emir ve enes ikilisi yeni bir soluk getirdi, emirin yaratıcılığı enesin 3 saniyedeki kendinden emin halleri oyunun temel taşlarını diğerlerinden alıp bunlara verirsek yeni bir soluk kazanabileceğimizi gösteriyor.. bu turnuvadaki berbat isabet oranından sonra bunun üzerine çalışmalı..

Serbest atış diye bir madde yok aslında sıradan bir takım için.. ama devlerin herbirinin içine SHAQ kaçınca mecbur oldu.. işin enteresan tarafı % 40la ama 4/10 değil 18/43 atan ömeri çıkardığımızda emir-hido-ersan-onan ortalamasının 70 çıkması.. daha da enteresan bir tespit, bu adamların bu yıl yüzdelerinin bu seviyelerde olduğu.. yani teknik kadromuz bu konuya dikkat etmemiş önem vermemiş..

Hakemler:
ya adama sorarlar sen 115/178 serbest atış 42/153 üçlük atarsan ben ne yapayım..

12 adamsız Litvanya'11

uzun bir ara vermek zorunda kaldığım dönemde dünya şampiyonasının ilk iki turunu yedik bitirdik - ha keza 12 dev adam da bizi yedi bitirdi - şimdi kaymağına sıra geldi, sabırsızlıkla bekliyoruz..

ilk tur,

A ve B grubunda büyük bir sürpriz olmadı; devlerin A grubuna heyecan bize de heyezan katmak için Polonyaya mağlup olması, buna karşılık ezeli eziyet ingilizlerin kıyağı ve gasollerden pau'nun olmadığı maçta bir kıvılcım çakarak üst tura çıkmamız gidiş yolundan değil ama sonuçtan puan verdiğimiz sorulardı.. öte yandan espri yeteneğinden yoksun devlerin olduğu bu nedenle sürprizlerin olmadıüı B (cadı) kazanında fransa sırbistan ve almanya üst turu gördü.. fransa - sırbistan maçı ise seyir zevki açısından turnuvanın en iyi maçı olmaya aday, uzatmaya gitmesi ise şanstı.. italyanın nba menşeili oyuncularıyla sahalara geri dönüş sinyali vermesi ise güzeldi..
C ve D grubunda ise yüksek olmayan beklentiler amatör ruhun savaşı ile heyecana büründü.. eksik hırvatlar bir şekilde çıkar derken devşirme mccalebb ve yürüyen dağ antiçle makedonlar grubu domine etti, dalgalanan denizde boğulup gider dediğim finlandiya ise @kaankural abinin alkışları arasında tura aktı.. hazırlık maçlarında kanımızın ısındığı ukrayna ise limitlerini zorlasa da zayıf grupta averaj hesapları ile kaynayıp koltuğu Gürcülere bıraktı..

ikinci turda,

yeterince zor olmayan (!) A ve B grubunun birleşmesi ile ortaya çıkan E grubunda, grubun çok dengeli bir puan dağılımı ile başlaması tek galibiyetle bile çıkılabileceğine işaretti. gasollerin tamamlanması, litvanyanın ev sahibi avantajı düşünüldüğünde karşı gruba bariz bir üstünlük olabileceği teorisi genelde işledi.. sırbistanın dehşet attığı bir günde fransaya yenilirken gösterdiği boyalı alan zafiyeti, almanların takım oyunu ile kaman tutsun dirk atsın arasında gidip gelen stratejisi, fransanın özellikle dış şut zafiyeti A için önemli avantajlardı.. keza bu ikisi karşı gruptan gelenlere 5/6 yapıp 1. ve 3. olarak çıktılar.. kendi adımıza 2. lik hesapları yaptığım bir dönemdi, ne de olsa küllerimizden doğmuştuk, bu gazla yakar geçerdik.. ta ki boyalı alan savunması ile fransayı boğup, boğucu isabetsizliğimiz ile 68-64 kaybedene kadar (o maçta serbest atışlarımız müthişti günahını almayın).. aynı gün litvanyanın sırpları yenmesiyle, artık kaderimiz kendi elimizdeydi, bırakın almanyayı sadece sırbistanı yenmek bile daha o günden çıkışı garantilemişti.. ispanyolların sırpları ezmesi ile yukarıdaki hesabın kesinleşmesi nedeniyle sanırım, almanya maçında önde taşıdığımız bir maçı koparamadık ve ribaundlarda ezdiğimiz maçı % 35 gibi bizim için iyi bir şuta ama daha kötüsü 10/22 FT yüzünden 73-67 kaybettik - artık litvanyanında almanya maçında sürprize izin vermemesi gerekiyordu.. ne de olsa final maçı, severiz böyle heyecanı diye oturduk ekran başına, sırplarda üç maçtır mağlup kesin alıyoruz maçı.. teodosiçe rağmen bırakmadık, hep tutunduk maça hatta ısırdık - istatistiklerde farkı açtırmadık üçlük silahlarının coşmasına izin vermedik, hatta iyi attık ya tüm hatalara rağmen %40 falan.. ama.. ama.. bir olur iki olmaz dediğimiz şey oldu.. 16/29 FT attık.. üst üste iki gün % 50-55 FT atan bir takım olarak elenmek artık hakkımızdı ama yine bitmedi; 5 sn kala - ki bir ömürdür baskette - son top bizdeydi.. biz de kaldı.. öylece uçup gitti..

C ve D grubunda devam eden Balkan şampiyonasında Rus dominasyonu ve Makedonya / Finlandiya şovu devam etti. Ruslar son maçta makedonlara bazılarının yapamadığı son saniye vuruşunu yaparak lider çıkarken makedonlar 2. kör topal yunanlar 3. ihtiyar slovenya ise 4. olarak çıkıyordu..

çeyrek finaller:

ispanya - slovenya.. konuşmaya gerek yok, sloven sniperları son kurşununa kadar üçlükleri vursalar bile ispanyollar ezip gececektir..

litvanya - makedonya.. mc&antic co. evsahibi titrine karşı buraya kadar diyecektir..

fransa - yunanistan.. fransızlar çok iştahlı, boyalı alanda sirtaki yapacaklardır..

rusya - sırbistan.. işte izlenecek maç.. türkiyeden sonraki bence en iyi ve aslında en sıkıcı savunma takımı rusya.. sırpları boğacaklardır, sırpların fransa maçındaki gibi delifişek bir keselj'ye ihtiyaçları var.. devlerin olmamasının tek iyi yanı monya, mozgov, krilenko, kryapalı rus takımını zevkle izleyebileceğiz - yoksa maç dua etmekle serbest atışlar totem yapmakla geçecekti..

eJdeR

30 Ağustos 2011 Salı

12 dev adam litvanyada..

öncelikle gruplardan bahsetmek istiyorum.. bu kurayı kim çektiyse maşallah eline eziyet.. yeni bir prosedür getirilip tekrar çekilmeliymiş.. A ve B gruplarında neredeyse çeyrek finali oluşturması gereken takımları toplamışken, ki keza, bir sonraki turda da birbirleri ile eşleşecekleri için; buradan birleşecek E grubuna ölüm grubu demek bile iltifat.. C ve D grubundan gelenlerin gazozuna 4-8 sıralaması alabilecek bir durum oluşmuş..

A grubundan zaten Madalyanın en büyük favorileri olan Litvanya, İspanya ve Türkiye çıkacak gibi gözüküyor..İspanyollar son turnuvalara damga vurmuş takımları ile eksiksiz geliyor, son derece hazır ve keyifliler, oturmuş takımları ve sistemleri var.. Litvanya Kleizasız girdikleri turnuvada tempo bulduklarında -koş koş at-seyirci avantajı ile birlikte coşabilir, ispanyollara hazırlık döneminde tek tokadı atan litvanyaydı..

12 dev adam ile övündüğümüz en büyük nokta tarihin en kapasiteli takım olması (ne komiktir ki rezil olduğumuz 2005te de 2007de de böyle demiyor muyduk), ama hazırlık döneminde çerez maçlarına gelene kadar bu kapasiteyi henüz göremedik. öncelikle kabul edelim;
-- biz bir gaz takımıyız, şu an o gaz yok - azcık ömer onan falan..
-- biz bir lider takımıyız, şu an o liderler sahada geziniyor - 60 lira verip
halkapınara gittiğimde Hidonun sahada umursamaz tavırlarını görüp
kahroluştum kerem de tam kapasite ile oynayamıyor..
-- biz bir savunma takımıyız; hazırlık maçlarında attığımızdan çoğunu yedik..
-- biz bir pota altı takımıyız; hazırlık maçlarında enesi istediğimiz gibi
kullanamadık, set hücumlarında organizasyon göremedik.. yine tek bir
skorere dayalı ve gelişi güzel hücumları izledik.. her maç birinin
kurtarması turnuvanın olmazsa olmazı ama biraz organizayon lütfen...
bu özellikleriyle şu an hem madalya adayı hem de son 8 yapamaz çizgisinde görülüyor takımımız.. tabiki dileğimiz yarından itibaren gerçek kimliğini sahaya yansıtabilen bir 12 dev adam ile olimpiyat vizesini koparabilmek..

üçüncülüğü zorlayabilecek takım; Büyük Britanya - basketbol sahnesinde olmayan İngilizler geçtiğimiz yıl NBAde Chicago ile alev alan Luol Dengin liderliğinde ısıracak takım arıyor, türkiye hazırlık dönemindeki performansı ile iştahlarını kabartmıştır.. her ne kadar ev sahibi ünvanıyla katılma hakkını elinde tutsada gidebildikleri yere kadar gitmeye çalışacaklardır.

B grubunda ise Sırbistan, Fransa ilk tahlilde ön plana çıkıyor. Sırbistan turnuvanın olmazsa olmaz favorisi, Teodosiç avrupanın en iyi gardı, Krstiç oldukça verimli, Sava-Tepic-Keseli ise gayet iyi alternatifler oluşturabiliyorlar - sanırım İvkoviçin bile maça ne kadar artı kattığını söylemeye gerek yok.. Fransa ise NBA patenti ve patlayan yakan bir enerji ile geliyor: Batum, Parker, Diaw ve Noah; bir nevi French Dream Team.. bir sürpriz olmazsa kesinlikle çeyrek finaldeler.. üçüncülük için Almanya İtalya kapışması olacaktır. İzmirdeki turnuvada Almanlar özellikle sınırlı kapasiteye karşı iyi takım oyunları ve çok genç oyuncuları ile ön plana çıkmışlardı, Jaglanın yanına Dirk ve Kamanı aldıklarında kağıt üstünde birkaç kademe ilerlediler.. ne olursa olsun sıkıştıklarında topu dirk'e ver alternatifleri var.. özellikler 90ların sonu 2000lerin başındaki efsane İtalya son 6-7 yıldır yok, Fucka, Myers ya da Basile dersem hatırlarsınız - ama onlarda son yıllarda yetiştirdikleri ve NBA seviyesine kadar giden oyuncuları ile geldiler -Belinelli, Gallinari ve Bargnani- ve tekrar sahneye çıkmak istiyorlar ama o kadar sert ve sürekli olabilecekler mi - soru işareti - hazırlık dönemi maçlarına bakılırsa olabilir ve en yakın yemleri almanlar ;)

C grubu küçük bir balkan şampiyonası kıvamında; Bosna, Hırvatistan, Makedonya, Yunanistan, Karadağ ve araya sıkışmış - yok olup gidecek - Finlandiya.. çok uzatacak bir şey yok; Yunanistan - her ne kadar yıldızları (Diamantidis ve Spanoulis hatta Papaloukas ve sanırım Schortie de yok) olmasa da kura avantajı ve Calathesin takıma katılması ile çeyrek finale kadar gidecek.. grupta onları en zorlayabilecek takım durumundaki Hırvatistanda Ukiçin sakatlığı onlarıda bir gömlek geriye attı.. Yunanitan lider çıkıp Hırvatistan ve tercihen Bosnai le yukarı çıkar..

D Grubunda Belçika, Bulgaristan, Gürcistan, Rusya, Slovenya ve Ukrayna.. c grubundan daha çekişmeli geçmesini beklemiyorum. Rusya açık ara önde gözüküyor; Krilenko ve Kiryapa ile pota altını karartıp David Blatt üstat ile taktik anlamda üste çıkacaklar.. Slovenya yıllar geçtikçe yaşlanıyor ve bu jenerasyonun son önemli turnuvası olmaması için olimpiyatlara gitmek isteyeceklerdir, kura avantajı onlar içinde geçerli çeyrek finale gidip iyi attıkları bir güne denk getirirlerse neden olması.. İzmirde NBAli Pecherov ve Fesenko ile içeride oyun kurucuları ile dışarıda güzel bir oyun sergileyen ukrayna bir üst tura çıkabilecek kapasitede ama o kadar..


Neticede:
A: ispanta, türkiye, litvanya
B: sırbistan, almanya, fransa
C: yunanistan, hırvatistan, bosna
D: rusya, slovenya, ukrayna

E: ispanya, sırbistan, türkiye, litvanya
F: rusya, yunanistan, slovenya, hırvatistan(?)

yarı final: ispanya, sırbistan, türkiye, litvanya (hepsi E den :) değil mi)

hadi bakalım - iyi eğlenceler

i love this game

eJdeR

13 Ağustos 2011 Cumartesi

12 dev adam @ world cup 10

13 Ağustosta oynanan Almanya - Ukrayna ve Türkiye - Sırbistan maçları ile World Cup 10 sona erdi.

Almanya - Ukrayna...

gelecek vadeden genç ve mücadeleci kadrosu ile Almanya övgüyü hakediyor ama galibiyetlerini teodosiç ve krstiçsiz sırbistana ve as kadrolu ama dağınık 12 dev adama karşı aldıklarını unutmamak gerekiyor. Son maça şampi.. olarak çıkmanın sonucu olabilir, bu sefer almanlar ukrayna karşısında bir türlü istediği oyunu sergileyemedi.. birbirine çok benzeyen iki takımın mücadelesinde ukrayna hem iç hem dış alanda ve sahanın her iki tarafını domine etti. Savunmada almanlara boyalı alanı göstermezken - Pleissı erken devre dışı bırakarak içeriden sayı yollarını tıkarken şutörleri yakından takip etti ve zorlama şutlara zorladı- hücumda ise denis ve stevenın oyun çeşitliliğiyle sayı bulmakta zorlanmadı.. almanya ilk çeyreğin sonunda baskı ile farkı eritme fırsatı bulsada, hem sürekliliğini sağlayamaması hem de topun sevmemesi nedeniyle sahadan farklı yenik ayrıldı.. ukrayna turnuvada grup 3. lüğü için iddiasını koyarken, almanya umut verdi ama hele de ölüm grubundaki rakiplerle başa çıkabilmek için kapalı savunmaları aşmak için ekstra planlar yapmalı.

ukraynayı zarzor uzatmada yenen, almanyadan fark yiyen 12 dev adam hem de Hidayetsiz Sırbistan karşısındaydı.. hidonun olmaması sıradan bir rotasyon muydu - keza bir önceki gün kerem yoktu - yoksa almanya maçının son 45 saniyesinde oyundan alınan ve direkt soyunma odasına giden Hidoda bir kriz mi vardı?.. ne olursa olsun Hido bu turnuvayı ciddiye almış gibi oynamıyordu zaten.. almanya yenilgisinden sonra teo ve krstiçi devreye sokan sırbistan bu maça da as kadrosu ile başlayarak maçı önemsediğini gösterdi.. ilk iki maçta hücum yükünü tek kişinin üzerine yıkan dev adamlar -cenk/ukrayna ve ömer/almanya- bu sefer Emir ile tutunmaya çalıştı.. bunun turnuva için yetmeyeceği bilinmeli; şahsi gayretler ile turnuva oynanmaz, kaldı ki turnuvada savunmalar çok daha sert ve kapalı olacak.. bunun için hücum varyasyonları üzerine çalışılmalı, birlikte oynama alışkanlığı kazanılmalı.. esas şaşırtıcı olan savunmadaki sıkıntılarımız; yol geçen hanı olan 3 saniye daha önce sırıtırken ciddi Sırbistan maçında iyice rezil oldu; birkaç pozisyonda boyalı alanda sırplar 3 pas yapıp içeri vurdu - o kadarrr.. boyalı alana gömüldüğümüzde ise ekstra paslarda mutlaka birini kaçırıyoruz ve ceza atışını yiyoruz... hal böyle olunca ilk çeyrekte kısmen başa baş giden mücadele ikinci çeyrekte koptu ve 15 sayıya kadar çıkan farkı bir daha eritemedik ve sahadan 58-83 mağlup ayrıldık.. Sırplar Teo-Krstiç-Tepic-Sava ile gayet oturmuş ve bilinçli oynuyor, yedekleri onları dinlendirecek kadar süre alabiliyor.. maçlarda kişisel skorlara bakıldığında hücum derinliği daha kolay anlaşılabiliyor, herkes sayı tehditi oluşturuyor..yine turnuvanın favorisi olarak görüyorum..

turnuvaya kadar mutlaka
* savunma direnci ve hücum zenginliği sağlanmalı,
* yardım savunması üzerine düşünülmesi gerekiyor...
* semih ve ömerin yetişmesi şart.
* kerem, hido ve ersanın dünya şampiyonası seviyesine dönmesi gerekli..
* enesi hücum oyunlarında kullanmak üzere varyasyonlar yaratmalı.

Bu sonuçlarla Almanya World Cup 10un şampiyonu oldu, Sırbistan 2. olurken 12 dev adamsa 3.lüğe yerleşti.. şampiyonu yenen ukrayna ise dördüncü oldu.

İlk iki maçta etkili bir oyun sergileyen ve 15 sayı 7 ribaund ortalaması ile oynayan genç alman pivot Pleiss turnuvanın MVPsi oldu..1

Herşeye rağmen dünyanın ve türkiyenin devlerini görmek, canlı izlemek çok keyifliydi. İzmir salonu doldurarak organizayonun hakkını verdi. umarım bu organizasyonlar daha çok olur İzmirimizde..

Asseco Prokom kızlarına da ayrı bir paragraf açmak gerekiyor :) ama ben susayım resmi konuşsun ;)

özellikle milli takımın sahaya girişindeki showlar iyiydi...
















İzmir seyircisi salonu doldurdu ve oranizasyonun hakkını verdi..












maçlarda gerçekten çok güzel hareketler gördük:

















































































avrupanın en iyi guardları.. (kereme biraz torpil yapmış olabilirim)

















şampiyon ALMANYA - Deutschland über alles..















ASSECO PROKOMMM CHEERLEADERS...

























eJdeR








12 Ağustos 2011 Cuma

World Cup 10 İzmir

Almanya Sırbistan Ukrayna ve 12 DEV ADAMin katıldığı spor toto world cup 11-13 Agustosta İzmir halkapinar spor salonunda oynanıyor.. İlk iki gün itibariyle seyircİ organizasyonun hakkını vermiş, takımlar ise seyir zevki ve mücadele acısından tatmin edıci bir seviyede diyebiliriz..
Olimpiyat vizesi için büyük taşıyacak Avrupa Şampiyonasına sayılı günler kala oynanan maclar Ve takımların son durumu söyle...







Ukrayna:
Turnuvanın kendi adıma konuşayım nereden çıktı bu dediğim takimdı; esasen kareyi tamamlayacak bir isim degildi, keza öyle de; ama ilk gün Devlerin macı hafife almasıyla macA baya tutundu, ikinci gün ise sirbistana karsı 2.devrenin sonuna kadar dayandı.. NBA patentli Pecherov önemli bir silah, ileride geride aktif içeriden ve dışarıdan sut bulabiliyor.. Guard denis iyi poZisyonlar görüyor, Steven ise dış sut tehdidi.. Mike Fratello üstat da bir yere kadar önemli bir artı.. Turnuvada Rusya ve Slovenyanin favori olduğu grupta bir üst tura çıkmak için 3.lük arayacak, bulgaristan Gürcistan ve Belçika'nın arasından sıyrılacak mücadele gücündeler ama sonrası pek ihtimal değil.. Yarın Almanya karsında buna inanmak için maca asılacaklar ve guzel bir mac olacak..

Almanya:
Turnuvanın 3luk adayiydi, özellikle şampiyon Nowitskinin gelmemesi nedeniyle.. Tabi bu tamamen takım hakkında birsey bilmememden kaynaklanıyormuş.. Almanlar aynen 2010da genc futbol takımındA olduğu gibi genc ama yetenekli bir takım kurmuşlar.. Turk, Siyahi derken en zayıf oldukları guard poZisyonuna sağlam bİr rotasını oturtmuşlar, takımın abileri hamann ve benim adamım schaffartzig savunmada yoruyor hücumda ise en iy opsiyonlari buluyorlar.. Pleiss 21 yasında 2,15 boyuyla hem pivot Oyunlarında ışık veriyor hem de yüksek posttanda sut buluyor.. Takımın diğer uzunları da cok genc ve hareketli.. Takım olarak sabırla top cevirip ekstra pasLa en iyi pozisyonu
buluyorlar.. En onemli artilari hem iceriden hem disaridan istikrarli sonuc alabildikleri silah ve opsiyonlari var.. turnuvayi en ciddiye alan ekip - alman ne de olsa..Eksik Sırbistan ve rahat Türkiye karşısında aldıkları haklı galibiyetler önemli, ve takıma güven katacaktir fakat turnuvada herkesin daha ciddi genclerin ise daha stresli olacakları düşünüldüğünde her sonuc çıkabilir.. Sırbistan ve Fransa'nın yanisira ekoller İtalya ve İsrail ile tabiri caiz ölüm grubundalar.. Nowitski olsa üst tur garanti, mevcut halini biraz daha süslerse ilk Tur'u geçebilir.. Yarın ukraynayi yenip şampiyon tamamlayacaktir.. Deutschland über alles...

Sırbistan:
Avrupanın en iyi guardını, krstici, Efes'in yeni transferi üçlük makinesi Savayi, tepic'i kısacası şampiyon ve sampiyon adayı Sırbistan'ı ısınırken bile görmek büyük keyif.. İlk gün Almanya karşısında teo ve krstic sahaya girmezken sava sahada oyuna girmedi ve panyayi dövdü, tepic ise vasatti - kısacası keyif ısınma seviyesinde kaldı, ikinci gün ise ideal kadroya yakın bir kadro sürdü sahaya ivkovic daha zayıf Ukrayna karşısında.. Bu ekipte faZla zorlamadan özellikle ikinci yarıda macı kopardı.. Yarın Türkiye macında gercek Sırbistan'ı göreceğiz.. Tabi bunun için bu turnuvanın ve eurobasketin iki muhtemel finalistinin ciddi oynaması Gerekiyor.. Grubunun ve muhtemelen ikinci grubun lideri olarak 8 e girecektir, tabi bu yolda en büyük rakibi Rusya..

TÜRKİYE:
Tarihin cok net söylüyorum en iyi kadrosunu izlemeye gittik açıkcası.. Hidayet kaptan, şarap misali kerem, warrior ersan, NBA draftinin paylasilamayan adamı Enes, tarihin en iyi potaalti oğuz-Ömer-Semih hatta furkan, bu yetmez gibi eklenen Emir, bitmedi Ömer ender... Bu isimler dünya şampiyonası ruhunu ortaya koyduğu sürece şampiyonluk adayidir.. Ama world cup turnuvasında henüz bir şey göremedik.. Ukrayna'ya karsı macı koparamadik hatta uZatmaya taşıdık, Almanlar karşısında ise hep geriden izledik ve farkı ezdigimiz yerlerde seyirci destegine rağmen farki kapatamadik.. Ukrayna karşısında hücum problemi nedeniyle koparamadigimiz macı Almanya karşısında savunma nedeniyle verdik.. Bunda takım kimyasının yeni oturmaya başlaması, rotasyonun cok fazla olması ve biraz seyirciye ayıp ama Arladaslarin macları hafife alması ve rolantide oynaması var.. Her iki maçta da savunmada cok kötüydük, pota altından yediğimiz oyunlar yapılmaması gerekenler listesinden çıkma, bunu kapatmak için kontrolsüzce içeri kapandığımız her durumda da adam kacirip sut yedik, tek ümit veren nOkta ribaund gücümüz; Enes ve furkan basta olmak üzere ribauntları topluyoruz- kısa kaldığımızda bile.. Hücum ise berbat - Ukrayna macını çoğunuzun hatirlamadigi cenk çıkardı - dış sutlarla.. Almanya macını ise Ömer sürükledi - yine dış sutlarla.. Bu kadar uzun bir takımda 4-5 pozisyonlarının attıgı sayı ise cok cok az; ne adam gibi içeri zorlayabiliyoruz ne boyalı alanda kurulu bir hücumumuz var..umarim Hidayet finalleri bekliyordur, böyle oynamayacaktir.. Ersan ilk mac cok düşük yüzdeli atınca biraz Eli çekildi korkmamalı, Enes daha aktif kullanılmalı ama bence 4 numarada, emir oynatırken süper ama bitirici olmaya heveslenince size problemine düşüyor, Oğuz adamm tamamsin ama Ömer olsun Semih olsun, kereme hala inanıyorum sonuna kadar -bu is 1numarada ender barış Sinan dogusla olamaz...yarın Sırbistan maci en azından ismi itibariyle takımımızın ve OyuncularimiZin gercek oyununu ortaya koyacaktir, Almanya'nın muhtemel galibiyetiyle ikincilik mücadelesi olan bu mac benim için gercek dev adamları görme umudu.. Hadi cocuklar 12/10/1.sıradan sizin için haykırıyorum: ugh agh dev adam 12 dev adam...





























12 Temmuz 2011 Salı

dark of the moon - TRANSFORMERS III

Cocuklugumun voltran ile birlikte en kült çizgi filmlerinden biri olan transformersin Filmini izlemek daha ilk trailerdan beri en büyük heyecanimiZ.. Buna rağmen her filmden beklentilerimizin çok altında çıktım.. son sözü basta söyleyeyim: bu da olmadı be mister Bay..

Tabi ki iki terminatorun bile dövüşmesi milyon dolarken 2,5saat robot dövüşü beklemiyoruz, ama biraz senaryo biraz ruh biraz yaratıcılık hakkimiZ.. Üçlemenin son bölümü adına en sevindirici şey; son olması.. Bir prequel ya da devam gelecekse mr bay gibi bir effectci değil ne bileyim bir nolan bir p.jackson hatta zemeckis olmalı o koltukta diyorum...

Olmuş noktalar: (nasılsa daha kısa sürecek)

1. Hele şükür biraz aksiyon dozu arttırıldı..
2. Ay ile ilgili komplonun filme yedirilmesi,bunların gercek görüntülerle birleştirilmesi hoş..
3. Her ne kadar yeri zamanı saçma olsada airslide ile askerlerin uçuşu dalışı, yıkılan binanın içinden geçmeleri, jackie chan filmlerinden alışmış olsak da binanın cam duvarından aşağı kaymaları hep iyiydi.. film son zamanların iyi 3d lerinden..
4. Daha önce starscreamin köprü altından geçip dönüşerek köprüye konması gibi yaratıcı hamleler Vardı fazlasıyla.. Otoban kovalamacasinda bumblebenin dönüşümleri arasında samın havada süzülüp tekrar yakalanması, yine bumblebeenin apartmanın duvarında yürüyerek samı kurtarması (zaten sürekli ezik sam'i kurtarmakta), sentinelin kuleden aşağıya kalkanını binaya takarak inmesi vb muhtesemdi, yaratıcıydı..
5. Sentinelin hainliği hele de 2deki fallendan sonra beklenmiyordu en azından benim için surprizdi.. (olmamış kısmı: Buna karşılık madem megatron ile anlaşmıştı neden cybertron çıkışı esnasında düşürüldü sorusu akla takılıyor ve neden bütün primelar satıcı ;) ve dönek .. )
6. dutch karakteri kara mizah olsa da renk katmış, john turturro yine gülümsetiyor..
7. shockwave.. tek gözüne kurban..
8. decepticonların iş bitirici cani ufaklıklarına karşı bizimkilere de iki şebelek eklemişler,


I-ıghh hecç olmamış noktalar:

1a. sam olmamış.. 3. film ama hala olmuyor.. tobey maguire bile spider man olur ama bu shia ıııı sam olmaz..
1b. megan Foxdan sonra rosie olmamiS.. Candice olabilirdi illa Angel olacaksa.. ;)
2. ilk filmde güldük ikincide çektik diye aileyi koymanın ne gereği Vardi.. Sırf dünya batarken kızı kurtarmaya motive edecek iki cümle söykeyecekler diye 1o dk aileye ayrilir mı..kaldı ki sam zaten bahaneye gerek duymayacaktı kızın pesinden gitmeye..
3. ne idüğü belirsiz neye yarar anlaşılmamış asker takımı yine ortalarda koşup mermi yakıp duruyor, ama bu sefer insanın gözüne sokuluyorlar. robotların gözlerine nişan almak ve kurşunla onları kör etmek, jetlerin sinek gibi avlandığı ortama uçak-kopterlerle gitmek, optimusun bir seferde yıkabileceği kule için dakikalarca mevzi aramak ve illaki gelen timde sadece bir roket olduğu vurgusu... rambo öldü yaşasın NEST ekibi..
4. eleman madalya almış ama işe alan yok, bir dakika niye iş arıyor ki? neden "elçi" autobotlarla çalışmıyor, hassektör NEST oradan.. ha pardon, carlynin zengin patronundan torpilli işe girsin ve komployu öğrensin diye, tabi bu konuyu işleyelim örelim derken ilk yarının cılkı çıkıyor..
5. optimusun planı öğrensin diye koluna akrep gerdanlık takılan sam, hakikatten konuşturmaya çalışıyor optimusu, sonra gemi kalkınca bileklik basıp gidiyor.. ee filme ne kattı şimdi bu, sam direnmedi, bileklik bir bilgi öğrenemedi, optimus kıllanmadı falan..???

transformerslarda neler olmamış???

1. autobotlar resmen eşşek olmuş. bir iki gidip Ortadoğu'da aksiyon yaptılar, güya dünyaya barış getirdiklerini göstermek için ama eninde sonunda emir komuta zincirinde çavuşa indirgenmişler.. e gidip bir kuzey koreye de ayar verelerdi keşke ne bileyim hugo chaveze kayalardı..
2. tamam aksiyon var dedik, 3d hayrına yedik ama, dedik ya ruh yokk senAryo yok.. decepticonlar autobotlari ne zaman nasıl yakaladı hadi paraya kiyip gösteremedin, nereden çıktı esir almak.. Çatır çatır vurusarak ölür aslanım autobot dediğin,öyle sam ile bakisarAk ölümü beklemez..
3. son film diye anladık kıyacaksın bir iki kafa adama, ama hepsini cacığa hıyar etmeye ne gerek var.. hey gidi ironhide sentinelin satışını katmerlemek için ayaküstü niyazi oldu, ikna olmadık ama anladık, tamam da.. starscream ne ara gitti; looser sam efendi mi "kör ederek" öldürecekti yani; sam'in kendini kanıtlaması için starscream verilir mi, bir gözü kör oldu diyelim dönüşür basar gider mr. bay, öyle bıkbıkkk tepinmez.. filme karizma katan shockwavede aynı mantalite ve kalitede sizlere ömür..
4. koca megatron kumpası kuracak kadar dahi ve lider ama çatıda sentinel ile iki laf dalası sonrasında pejmurde bir sarapci gibi duvar dibinde buluyoruz dakikalar sonra.. Haa carlynin gelip onu gaza getirmesi konusunu ağzıma bile almıyorum... Bay amcaaa megatron buu, o hale düşmez sentinelin kafasına vura vura açtırır o dalgayı, hadi düşse de ya dalar autobotlara ya da tekrar gorusucez diye basar gider..
5. optimus her filmde biraz daha aciz, hep de yanlış atlara oynuyor.. önce dorsemi kaybettim vah tüh derken kanatları aldı geldi dakikalardır bir apartmanı yıkmakla gözümüzü yoran yılanı iki turda doğradı, sonra saniyeler içinde diğerlerini kesti - ki arada bir shockwave harcadı; hell yeahh işte optimus derkennn, halatlarda asılı bulduk, abi tonlarca ağırlığındaki optimusu hangi halat tutar, eh tuttu diyelim bu optimus usta rahat bura son sahneye kadar takılayım dediği için mi koparmadı halatları anlamadım.. ha son sahnede de bir şey yaptı sayılmaz.. Optimusun sentinelle dövüşü çok kısa ve zayıf, lütfen diye sentineli imana çağırması bir o kadar ezik, megatronu öldürmesi bir o kadar kolaydı (resmen fatality izledik).. arada da megatron gelip sentineli kesmiş, farkedemedik bile..

neyse patlamış mısırı XL alın, bayılan noktalarda tuzlayıp tuzlayıp kutuya dalarsınız.. bir de ekip olarak gidin, geyiği oluyor zaman geçer..

bay baba, steven amca velhasıl kelam para kazanmayı biliyorsunuz - Allah arttırsın.. son bir not, autobota bıyık sakalı anladım da beyaz saç ne yaaaa...

AUTOBOTS TRANSFORM ya da ALL HEIL MEGATRON diyelim o zaman...

29 Haziran 2011 Çarşamba

Wimbledon 2011 Çeyrek Finaller

Erkekler Çeyrek finallerde tahminlerim federer - djokovic ve nadal - murray sonucuydu.
burada tek beklenilebilecek sürpriz, tsonganın federeri yorarak ve kuvvetli servisleri ile oyunlarına tutunarak kazanmasıydı.. kolay bir 1. set, ziyadesiyle yorucu bir 2. setten sonra özellikle 2-0 öne geçtiği hiçbir grand slam maçıı kaybetmeyen bir Federere karşı artık kağıt üstünde maç bitmişti.. 1. seti servis kırarak kazanan federer bundan sonra yaklaşık 25 oyunda servis kırma puanı bile göremedi, 3. set ile birlikte Tsonga ise 9 kez yakaladığı bu şansı 3 kez değerlendirip bir inanılmazı başardı.. yine şaşırtıcı şekilde 2-0 ken servis ve file ağırlıklı çim kort oyuncusuna karşı fizik ve defansif geri çizgi oyunu olan bir toprak oyuncusunu (sadece servisi kuvvetli olması + hanesinde) da karşılaştırdığımızda tartıda durum hiçbir şekilde Tsonga lehine değildi.. ama acelerde 18-17, return puanlarında 6-1 yapan Tsonga arzuladığımız servis üstünlüğünü bir şekilde aldı. Rakibinin ikinci silahı file oyunlarına ise 37/58 ile federere göre (26/42) hem daha yüksek fırsat yakalayıp hem de federerin fileye geliş yollarını tıkadı. fizik kondisyon olarak da daha yüksek olunca hikaye tenisseverler için keyfli, efsaneseverler içinse hüzünlü bitti.

djokovicin bir set arasından sonra net bir galibiyet aldığını düşünüyorum. ortadan kaybolan amerikalı erkek tenisçilerin (büyük ihtimalle geçici) yeni #1sı olacak Fish, Nadal karşısında çok sıkı başlamadı ve 2 servis kırdırdığı 1. sette set oyununda Nadalın servisini kırarak sete tutundu ama devamını getiremeyerek tekrar servisini kırdırıp seti verdi.. 2. sete de umutla ve agresif başlayan Fish son direnişinde de bitirici olamaması ve Nadalın çevirdiği inanılmaz toplar başarısız kaldı. servis oyununu bu kadar kötü kullandığı sürece Nadal maçı alır diye düşünüyorum.. Murrayde de problem beklemiyorum

sonuç nadal - murray ve djokovic - tsonga.. buradan nadal - djokovic finalini artık konusabiliriz,ama iskoç murray'i ve bir sürpriz daha görmek adına tsongayı da finalde görmek isterim.

kadınlarda 4. turdan beri maria - azarenka finalini konuştuğumuz için çeyrek finallerde sürpriz olmadı diyebiliriz. ondan önce çeyrek finaller ile ilgili ilginç notlar vermek istiyorum; 1913 den beri ilk defa top 8 avrupalılardan (ayrıca hepsi farklı ülke) oluşuyor; burada özellikle amerikalıların yokluğu öne çıkıyor... sadece Marianın bir Grand Slam şampiyonluğu (2004 Wimbledon) var.

tablonun alt ve üst kanadının favorileri rakiplerini sahadan sildi.. maria 6-1 / 6-1 (karşısında Wozniackiyi 1-0 geriden gelerek eleyen cibulkovaya karşı ) ve azarenka 6-3 / 6-1 ile hızlı bitirdiler.. karşılarına çıkacak rakiplerin belirleneceği daha ortada olabilecek maçlarda ise maçlar üç sete uzadı ve ilk setlerin galipleri lisicki ve kvitova yarı finale çıktılar.

2. turda üç # seribaşı Na Liyi eleyen Lisicki daha sonraki iki turda seri başı ile eşleşmemişti, serenayı eleyen #9 fransız bartoli karşısında aldığı ilk setin avantajı ile biraz gevşediğinde işin sonu tie breakle kaybedilen bir sete bağlandı.. ama servis forehand ve return oyunlarıyla ağırlığını koyan lisicki işi bitirdi. geçen yıl 26 # ya kadar çıkan 5 aylık sakatlığı sonrasına gerilediği 91. sıradan ilerlemeye çalışan 21 lik Lisickiyi önümüzdeki dönemde daha sık göreceğize benziyor.. Steffi Grafdan sonra Anke Huberle tutunmaya çalışan Alman tenisinin aradığı isim olabilir.. geçen seneden sonr tekrar yarı final arayan 8 numaralı seribaşı avantajı ile buraya görece kolay gelenlerden kvitovada, pironkovayı zorlanmadan ama maçı uzatarak geçti.

yarı finallerde #4 azarenka (1989) 8# kvitova (1990) denk güçlerin mücadelesi olacak ve iki sonuç da ihtimal dahilinde, 5# maria sharapova ile Lisickinin mücadelesi ise sürprize gebe.. tüm maçlarını set vermeden alan, tie breake sadece 1 kez giden, şimdiye kadarki en verimli oyununu sahaya yansıtan Maria buradan bir final çıkarmadan gitmeyecektir.

göreceğiz..

28 Haziran 2011 Salı

round 4 for the QF

wimbledon 4. turda bir klasik tekrar işledi.. erkeklerde favoriler kadınlarda sürprizler..

ana tablonun üst kanadında beklediğimiz nadal - murray eşleşmesine doğru gidiyoruz. bu turda tahmin ettiğimiz gibi nadal zorlansa da del potroyu geçti, sürpriz derecede uzamasını ayağındaki problem bağlıyorum. harika bir maçtı, araya eurobasket maçı girse de sonrasında banttan da olsa izlemek keyifti. maçta federervari forehandleri bitirici servisleri başta olmak üzere nadal gerçekten yıllar geçtikçe çimde de oynamayı öğrendiğini kanıtladı, ama hala fileye gelmiyor - o ayrı bir kültür herhalde.. 4. turda beklemediğim(iz) skor herhalde berdchynin 3-0 ile süpürülmesi oldu, bu nadal için en azından Fishin klasman sıralamasındaki yeri itibariyle avantajı görünüyor.4. turu rahat geçen Murray Rakibini yine kolay geçecek ve Nadalın takılmasını bekleyecektir.

ana tablonun alt kanadında djokoviç rahat geçerken, federer youzhny karşısında teklese de rahat kazandı.. beklediğim(iz) gibi Tsonga Ferreri kolay geçti, şimdi Federeri biraz yormaya çalışacak, rallileri uzatabildiği ve hızlı servisleri ile ace'e gidebildiği sürece youzhnynin yaptığını yapabilecek güçte.. Djokovic sanırım Soderlingi eleyen Tomici hafife almayacak ve kısa kesecektir..

bayanlarda ise yaprak dökümü devam ediyor.. en büyük sürpriz fırtına gibi girdiği maçta alabora olan Wozniacki; 6-1 lik setin üzerine 6-7 bir tie break yiyen ve baskı altında yine ipleri koparan THY güzeli 5-7 ile ilk GS şampiyonluğu için artık Amerika Açıkı düşünmeye başladı - öte yandan hala #1 olarak devam edecek..ite kaka giden küçük williams ve hızla ilerleyen venüs williams da artık bir devrin kapandığı sinyallerini verdi; açıkçası venüsü bekliyordum ama serena sürpriz oldu - tecrübesi yeterdi; belki ama kondisyonu ve gücü yetmedi.. Na Liyi eleyerek sükse yapan Lisicki bunun şans olmadığını daha basit rakiplere karşı kanıtladı ve çeyrek finalde serenayı eleyen bartoliye rakip oldu, alman Lisickiyi destekliyorum - ta ki yarı finalde karşısına Maria çıkana kadar.

alt tablonun rahat olduğunu zaten belirtmiştik daha önce, buradan azarenka çıkacaktır.

nadal - murray vs djokovic - federer
maria - azarenka

26 Haziran 2011 Pazar

wimbledon - 2.hafta

nadal - murray ve federer - djokoviç eşleşmelerini beklediğimiz erkekler kısmında 1. haftada tablonun üst ve alt kanadından birer fire verdik.. Sliderman Monfils gibi bir toprak kort oyuncusunun çimde kaybetmesi vasat bir sürpriz hatta geçmiş istatistiklerine bakarsak geçmesi sürpriz sayılabilirdi.. Öte yandan Hırvat asıllı Almanya doğumlu 18lik Avusturalyalı :) 158. sıradan gelip iyi bir döneminde olan Söderlingi fırtına gibi bir ilk setle başlayarak devirmesi grçek bir sürpriz.. turnuva başladığında bir başka avustralyalı Hewitte turu gösterip 2-0dan çeviren Soderling her sette daha fazla direnç gösterdi ve 3. seti alabilseydi bir geri dönüş daha yaşayabilirdi ama turu kendi servisiyle verdi..

azarenka - pironkova (venus?) ve maria - serena eşleşmeleri beklenen kadınlarda da yine finalistleri korumakla beraber 1er fire verdik.. üst tablodan ana'yı kağıt üstünde ilerleten zaten kendi wimbledon kariyerinden ziyade benim kendi irademdi. ki normalden daha az hata yaparak ve kontrolü elinde tutan oyunu ile ışık vermeye de başlamıştı ilk iki turda, ama çek rakibi karşısında gitgelli oyununun kötü kısmı ile çıkınca - basit hatalar endişeli ve hüsranla sonuçlanan winner zorlamaları - elenmesi kaçınılmaz oldu; her ne kadar ikinci sette geri dönmeye çalışsa da berbat bir tie break ile (0-7) geçen yıl Shana Peera kaybettiği 18# kortta çimlerde kaldı yine.. Ana'dan sonra diğer yıkılan ise alt tabloda Schiavone oldu.. son iki yılda yaptığı Roland Garros finalleriyle adını ağırlıklı olarak toprak kortta geçiren kuvvetli ve dirençli oyunuyla sert zeminde de yükselen Schiavonede Wimbledon kariyeri iyi olmayan bir isimdi.. maçın ilk setini almışken yağmur nedeniyle gelen erteleme ilk kırılma noktasıydı.. ilk seti unutup sahaya çıkan Pastek seriyi eşitledi, kurallar gereği tie break setinin olmadığı 3. seti koparamayan Schiavone uzatmalarda da servis kırma şanslarını harcayınca fiziksel olarak daha güçlü rakibine teslim olmak zorunda kaldı..

4. tur ve çeyrek finallerde sürprizlere gebe.. erkeklerde ve bayanlarda tabloların üst kanatlarındaki eşleşmeler zorlu..

izleyip görelim..

24 Haziran 2011 Cuma

3. turu geçerken...

3. turlar geçilirken bir update zamanı geldi diyebilirim..

erkeklerde liderler dolu dizgin ilerliyor..

ana tablonun üst kanadında yer alan Nadal zorlandığı ilk sette Mulleri geçip 1-0 öne geçti, yağmura takılan maçı kaldığı yerden bu sefer koparacaktır.. üst kanadın çeyrek eşleşmelerinde nadal (4te del potroyu geçmeli!!!) - berdechy ve murray - monfils karşılaşmalarını bekliyorum.. geçen yılın finalisti berdchyi geçse bile yine son yılların wimbledon gediklisi murray ile karşılacak nadal bu seride zorlanacak ve elenmesi ihtimal dahilinde..

alt tabloda çok rahat ilerleyen federerin öyle ya da böyle çeyrek finale kadar yolu açık diyebilirim.. nalbandian sakatlıklarla yaşlandı son yıllarda, ve direnecek ama en fazla 3-1e gidebilecektir.. çeyrek finalde ise tsonga-ferrer maçından muhtemelen gelecek tsonga ile oynayacaktır.. ferrerin geri çizgi oyunu aslen sert zemin stili olduğu için sağlam bir servis vole - file oyuncusuna yenilmesi işten değil - yine sert zemin oyuncusu olan tsonga servis üstünlüğü ile alır. tsonga rallileri uzatabilirse ve yorabilirse federere rakip olur ve çekişmeli bir maç izleriz.. al tablodaki diğer eşleşmelerde ilk turda eski adamım Hewitte ecel terleri döken söderling djo djo ile karşılaşacak ve buraya kadar diyecektir.. kıssadan hissse ana tablonun altından Djokovic çıkar...

bayanlar yine bildiğimiz gibi.. dengesiz.. Li Na ve Zvoneravanın ikisinin birden hem de favori görülürken 3. turdan veda etmeleri alttakilerin iştahını kabartmıştır..

Ana tablonun üst kısmında ilk çeyrek finalist Wozniacki - bu kadar sürprize prenses de elenmesin di mi... çeyrek finalde rakibi şu ana kadar çok sağlam duran Maria gelir.. o maç da tabi ki izlenir :=) Yine üst tablodaki Ana dördüncü turda tahminim Li Nayı eleyen alman Lisicki ile karşılaşır, bugünkü maçta puanları Li Nanın hatalarından kapan Lisickinin oyun gücü inkar edilemez dengeyi yine rakibi belirlemiş olacak diyorum, çıtlırıldım Ana biraz dik durabilirse çeyrek finale çıkar.. karşısına ise biraz vuruntu yapmasına rağmen kazandıkça rahatlayan serena gelir.. bu inanılmaz dörtlüden kim gitse yazık olacak, çeyrek finallere can dayanmayacak üst kanatta..

Alt tabloda ise 3. turlar oynandı ve üst kanatta karın ağrıtan eşleşmeler varken zvoneravanın elenmesi ile şeker gibi bir ortam var, keyifler yerinde.. Schiavone - Azarenka ve Kvitova - gönül Williams ister ama bir ihtimal Pironkova maçları garanti. Azarenka için finale çıkar derim..

nadal / murray vs federer / djokovic...
azarenka / pironkova vs maria / serena...

oyun set ve maç sizlerin olsun :)

20 Haziran 2011 Pazartesi

Wimbledon 2011

Çim zeminiyle Grand Slamler içinde özel bir yere sahip Wimbledon, 2011 yılında 125. kez kapılarını bugün açtı..

20 Haziranda başlayan turnuva 2-3 Temmuz finaller haftası ile kapanacak.. 128 er kadın ve erkek tenisçi tekler, 64er kadın ve erkekler çiftler, 48 er çift de karışık çiftler mücadelesi verecek; ayrıca gençler kategorileri ve tekerlekli sandalyeliler maçları oynanacak.. erkekler ve bayanlarda hedef GS şampiyonluğu olduğu kadar tabiki 1.100.000 poundluk ödül. Merkez kortta saat 15de başlayan maçlar için başlama saati diğer kortlarda 14.. önemli maçlar ntvspordan yayınlanacak..
Bayanlarda Wozniacki 1 numara olmanın getirdiği avantajla yine seribaşı - şu ana kadar bir GS kazanmamışken aylardır 1 numarada olan Wozniacki artık bu konuyu kapatmak isteyecektir ama Roland Garrosda 3. turda elenen Prenses bunu başarmak için basit hatalarını kontrol altına almalı.. 2 numarada Zvonerava 3 numarada ise Roland Garros 2011 şampiyonu La Ni var - ki ikiside çimin avantajını oyunlarını güçlendirmek ve maçları domine etmek için kullanabilecek tecrübedeler.. yeniden form tutmaya başlayan daha dengeli ve winner bir oyun sergileyen Maria iddialı isimlerden, ama burada istediği patlamayı ve ekstra işleri yapması gerekiyor.. uzun zamandır sakatlıklar nedeniyle kortlardan uzak kalan Williamslar turnuvanın kaderini elinde tutuyorlar, ne yapacakları belli değil ama çim kortu avantaj olarak kullanıp sert servisleri ve servis vole oyunları ile en az çeyrek finale kadar ilerleyeceklerini düşünüyorum. Zaten dünya klasmandaki pozisyonunun aksine (26#) 7 numaralı seribaşı olan Serenanın en azından çeyrek finale kadar yolu rahat görünüyor. Ana'nın da final olmasa bile son 8e kadar gitmesini diliyorum, Ana HAYDIIIIII.. listelere baktığımızda eskilerden Jelena Dokici görüp nostalji yaşadığımı belirteyim...

Erkeklerde Nadal-Federer-Djo Djo arasında geçmesi beklenen erkeklerde durum şöyle: son şampiyon Nadal ünvan korumak, GS albümüne bir tane daha katmak istiyor.. 10. GSi geçen ay Roland Garros da alan Nadal Federerin 16 şampiyonluğunu geçmek istiyor, 2006 ve 2007 finalinde Federere çarpılıp 2008 de Federerden rövanşı alan, bunu 2010 da tekrarlayan Nadalın artık korkmak içi sebebi yok.. Fransadan sonra pek ortalarda gözükmeyen Nadal dinlenerek geldi ve hedefe kilitlendi diyebiliriz.. Federer yavaş yavaş sahneden çekilirken en güçlü olduğu zeminde +1 yapmak isterken, son zamanlarda adeta tecrübesiyle oynadığı ve gençlere direndiği oyununda şimdi çimin kısa rallilerinde daha diri kalarak daha güçlü olacağını biliyor.. yıla çok iyi bir giriş yapan neredeyse üstüste kazanma rekorunu kıracak olan Djo Djo fransada pek ihtimal verilmediği halde Federer kayasına çarptı - ama burada 1 numara olma ve muhteem ikiliyi yıkma projesini sağlamlaştırmaya çalışıyor - toprağın ve sert zeminin iddialı ismi Djo bakalım çimde de o kadar sıkı durabilecek mi??, İskoç Murrayin ise İngilizleri temsil etme ağırlığı altından kalkıp kalkamayacağı merak ediliyor ama son yıllardaki performansı gününde olması halinde ilk üçe kafa tutabilecek ve belkide özelikle ingilizler ve tenis severler için güzel bir sürpriz yapabilecek kapasitede... bu grubu tek zorlayabilecek inişli çıkışlı grafiğiyle ama en azından amerikanın ilk ona sokabildiği tek isim Roddick.. Erkeklerde Wimbledonı son yüzyılda sadece 2 kişinin seribaşı olmadan kazanabildiğini (1985 Becker, 2001 Ivanisevic) belirtirsek listenin gerisinin önemli oranda sıralama maçı yapacağını tahmin etmek zor değil.. 9. monfils, 12. Tsonga (nadalı wimbledon öncesi hazırlık turnuvasında eledi), 14. wawrinka, 24. del potro çeyrek final ve ötesini görmeye çalışacak tenisçiler..

Wimbledon spor kompleksinde yapılan turnuva, Merkez,1. ve 2. kortların yanısıra Ground kortlarda gerçekleşecek.. 43 pounddan başlayan merkez kort biletleri güner ilerledikçe 68 pounda çıkıyor, ikinci hafta ise 90 poundları görüyor.. turnuvanın son dört gününde merkez kort için girişte bilet satışı yok.. 1. kort ve 2. kort program yoğunluğunun azaldığı ikinci haftaya kadar önemli maçlara ev sahipliği yapabileceği için 35-75 pound arası fiyatları görüyor.. Ground kortlara giriş ise tüm kortlar için geçerli olmak üzere saat 5ten önce giriş için 20 saat 5ten sonra 14 pound..Tabiki bilet almak sadece para ile ölçülen bir şey değil, THE QUEUE dan geçmek gerekiyor.. özellikle merkez/1/2. kort biletleri almak için gecelemek ve sırada kamp yapmak olmazsa olmaz.. Ground kortlar için saat 10-11den sonra giderseniz 2-3 saat, 12-13den sonra giderseniz 3-4 saat sıra beklemeniz gerekiyor.. the queue, yüzlerce metre süren insan seli sırasında ekranlardan maçların izlendiği, sırakilerle kaynaşıldığı, yalnızsanız vakit geçirmek için mutlaka yanınıza küçük bir kitap almanız gereken bir yer..

"I queued for Wimbledon 2010" onurunu yaşamış, efsane John Isner - Nicolas Mahut maçının ilk dört setini görmüş, Ana'yı Henin'ı Williams kardeşleri canlı izlemiş birisi olarak umarım tekrar bu heyecana günün birinde hem de Merkez Kortta tanık olurum..

sevgilerimle

eJdeR

14 Haziran 2011 Salı

GALATASARAYIMIZ cafe crown

yenilmez armadanın dönüşünün ayak seslerini son yıllarda keyifle izliyorduk, bu yıl ise zirve yaptı galatasarayımız.. gereksiz yenilgiler sonucunda son maçta Antalyaya yatarak playoffa avantajlı giren ve Beşiktaş ve Banvite acımayan GS belkide esas sınavını FB karşısında verecekti.. fakat ranciki kaybeden - zaten 5 numara ve uzun rotasyonu sıkıntılı, guardda tutkuya bağlı johnsonın elde patlamayıp patlatmasına duacı- GSnin performansı çok merak ediliyordu.. kolay değil karşısında tüm pozisyonlarda kadro olarak zengin, pota altında bizim takımın aksine ezici bir takım vardı.. teknik yönetimde en koyu fenerliler bile sanırım mahmutinin artılarının ağır bastığını kabul edecektir..

final serisinin ilk iki maçında bir varlık gösteremeyip 80 sayı barajını geçebildiği üçüncü maçındaki galibiyeti yüzleri güldüren ama shumpertı rotasyonda istediği verimde kullanamadığı bahsettiğimiz uzunları nedeniyle 4. maçı kötü bir sekilde veren galatasarayımız maça maç için değil sonraki kutlama için sinan erdeme gelen fenevlilere güzel bir cevap verdi. - son söyleyeceğimi başta söyledim :)


galatasaray için fener ile başa çıkma yolu öncelikle DEFENSE olması gerekiyordu- ki GS aslında bir savunma takımı ama bunu göremedik 4 maçta da fener 80 üstü attı.. hücum yönünde de her ne kadar fenerbahçenin boyalı alan üstünlüğü olsa da ikili oyunlarla burayı yıpratmak ve faul problemleri ile uzun rotasyonunu verimsiz hale getirmek olmalıydı.. ikili oyun deyince guardlar buna müsait ama ermalı geçiyorum andriçten bu konuda itiraf etmek gerekirse pek bir sürpriz beklemiyordum - sanırım dördüncü maçta ettiklerini telafi etmek ve sazı eline almak istedi ve bugün farkı yarattı.. pick & roll oyununa dakikalarca cevap veremeyen sphaija molalarda ne konuştu bilmiyorum..

bizim takım zaten ezer hakeme gerek yok denilen yerde bile maça atanan keseratar ve ekibi hücum fauller olsun verilen verilmeyen fauller olsun coştu coşturdu.. maçın sonundaki yorumlarda 71-70ken andrice yapılan faulü verselerdi 3 saniye hücumumuz olacaktı diyen Sphaija kadar düşünselerdi sanırım kesin verirlerdi ama o an süre bitsin diye oynattılar ve şapkadan shippi çıkarttılar..


24-19 ve 17-22 ile beraber biten ilk yarıda maça tutunan Galataearay olurken seride sürekli gördüğümüz üzere fenerin mucizevi üçlükleri, armut gibi topladığı ribaundları ve emir/ömer gibi her maç çıkan bir yıldızı ya da öte tarafta ermal/andriçin sapıtması, gereksiz zorlama üçlüklere kaçıp şut yüzdesinin düşmesi gibi bir ihtimal nedeniyle tedirgin oluyorduk. kaldı ki 53-60 öne fırladığımız son çeyrekte gelen 10-2 seri bodoslama duvara toslamamıza sebep bir kırılma anı olabilirdi.. burada skora tutunan GS yine de son 45e bir sayıda geride ve fener hücumu ile girdi.. Ukiç gibi üstat bir adam 49 saniye kala ve 1 sayı öndeyken süreyi eritmekle bu kadar meşgul olacağına içeriden bir oyunla faul aldırmaya ya da iki sayılık atmaya oynayacakken winnera hem de 3lük winnera oynayınca bir an tüyler ürperdi.. 24 ü hem iyi kullanıp hem de basketi mucizevi şekilde bulan shipp 15000 kişinin kutlama hazırlıklarına hatta ntvsporun Sampiyon fenerbahçe olarak maç bitmeden hazırladığı başlığına ağır bir tokat yapıştırdı..


başta söylediğimiz kadro kalitesi ve yıllar sonra bu sahneye yeni çıkmamız bizi yeterince tatmin etmişken bir de "sahamızda şampiyon olmak için size bir maç verdik" kalıbındaki -gerisini tenzih ediyorum- arkadaşlara güzel bir cevap oldu.. aslanlar şiimdiden gönüllerimizi bir daha fethetmişken artık "neden olmasın" diye daha yüksek sesle söylüyoruz..


GALATASARAY..

13 Haziran 2011 Pazartesi

rise Dallas Mavericks.. rise in glory..

altıncı maçın ilk çeyreğinin özeti skordaydı.. "27-32" özellikle beşinci maçtan sonra vurguladığımız dallastan bir çeyrekte 32 yenerek bu maçın kazanılamayacağıydı. NOKTA...
sözüm ona savunma takımı kimliğinde yazan bilgiler değil bunlar.. detayda ise dirkün berbat LeBronun iyi başladığı bir maçta 22-17 yakalamışlardı - dirk ve chandlera iki faul aldırılıp benche yollanırken son 2 dakikada durum nasıl 5-15 lik bir seriye dönüştü - onu izlediğim halde ben bile anlamadım.. zayıf bir alan savunmasına karşı ard arda top kayıplarına bir de son saniye LeBronun top kabı eklenince şaft kayıyordu ki Eddie houseun üçlüğü biraz ortalığı toparladı. bu Terry LeBronnda sanırım kripton etkisi yapıyor.. bir not akside geçerli gibi görünüyor- LeBronun sahada olduğu sürede 19 atan Terry o sahada yokken 9 atıyor..

ikinci çeyreğe arızalı devam etti Miami.. top kayıpları.. ve dallas benchi çılgın atmaya devam etti.. +%70.. skor da 28-40 a taşındı - ki daha alman makinesi daha çalışmıyor hatta vuruntu yapıyor.. miami mola dönüşünde katkı beklemediği isimlerden Eddie House ile toparlandı - aynen yanan birinci çeyreğin sonundaki gibi.. Wadein faulleri ve hızlı hücumla sonlanan bir top çalma ile fark beşe düştü.. acı ama LeBron kenardayken :) nowitski kaçırmaya devam ediyor (1/7) ve kralsız Miami bir iki bir üçle seriyi taçlandırıp 42-40 a getirdi - seri 14 - 0 ile geldi.. işte DEFENSE işte LETS GO HEAT.. sanırım bu maçta LeBron ve Dirk benchteyken takımlar oynayacak :=) bu noktada stevensonun başlattığı kavgadan Miami 2 Dallas bir teknikle ayrılırken saçmalığın daniskası oldu.. teknik dönüşü dengeli giden maçta farkı yaratan yine JTerry oldu - biraz da Eddie House savunmasının katkısıyla iki üçlük bir ikilik.. 51-49.. dirk 1/11 e çıkarken LeBron iki faul kaçırıyor kötü pas ve hücum tercihleri yapıyor.. neler oluyor hala anlayamıyoruz.. bu koşullarda hangisi daha kötü derken üç dakika gazozuna koşularla geçerken yine Terry attı - bu herif MVP olmalı, alman hiç alınmasın.. hangisi bu devre itibariyle üzülmeli karar veremedim - Dirksüz Dallastan %66 ile 53 yiyen Miami mi - Dirk olmadan önde tamamlayan Dallasın daha ilk yarı maçı bitirememesi mi.. devre arası biri şu adamlara - Dirk ve LeBrona bir reset atsın.. "51-53".. 14 dakikada 40 yiyen Miami 10 dakikada o da Terry sayesinde sadece 13 yedi - işte Miami bu..

ikinci yarıya Dirk atarak LeBron attırarak başlıyor.. ikinci şansları daha iyi değerlendiren Dallas oluyor ve 0-8 seri ile 56-63 da Spoelstraya mola aldırıyorlar.. final serisinde farklar bu kadar kolay açılır ve kapanır mı o da bu takımların ismine yakışır mı - ayrı bir soru.. içeriyi zorlamak konusunda kararlı olmayıp üçlük tuzağına düşen miaminin bu yüzdelerle işi çok zor.. ceza atışlarını yine yeniden değerlendiren taraf Dallas olurken Miami top kayıplarını çift haneye taşıdı.. " 67 - 72 " bu çeyrek berabere tamamlansa bile son çeyrek performansında yüz kızartıcı gruba giren miaminin maçı alması zor.. dirk ve chandlerın kenarda olduğu son 2,5 dakikada pota altını biraz daha rahat kullanan miami farkı eritirken buzzer beater kidd eddie house eşliğinde üçlüğüyle farkı açtı.. serbest atışlarda % 70e inen (15/26) - sadeece LeBron 1/4 -, ikinci şanslarda rakibine florida misafirperverliği gösteren miami son - ama gerçekten son olacak - çeyreğe kötü bir giriş yapıyor... serinin bütün son çeyreklerinde kötü hatta biçare oynayan miaminin geri gelmesi artık çok zor.. "72-81"

1,5 dakikada 5-0 seri ile başlayan miamiye bareanın yine inanılmaz bir üçlüğü ve wadein gereksiz top kaybı ile bu seriyi geri aldı.. "77 - 85" birilerinin ateşli çocuklara serinin 2-3, bunun son çeyrek olduğunu ve dirkin atacağı dakikaların yaklaştığını haber verse iyi olur... avrupada olsa dirkve chandler üç faulün üzerine beş-on dakikaya çıkardı - hala bunları attırmak için üzerlerine oynamıyor miamililer - bu da avrupa basketbolunun teorik artısı sanırım.. ilk yarıda molalarda aradığı soluğu bulan miami bu sefer wadein top kaybı lebronun alakasız şutu ile yine 12 sayı geriye düştü ve sanırım iş bitti "77 - 89".. 5,5 dakika kala çalınan topta hızlı hücumu lebrona topu vermeyerek rezil eden chalmers farkı korudu "87 - 94" chalmers hatalarına devam ederken spoelstra onu almayarak ikisinin de burası için çok toy olduklarını gösterdi.. "89 - 99" komedi perdesinin inmek bilmediği devamında 95-105 ile bitti..

son maçında rakibinin pivotu erken faul problemine giriyor lideri 9/27 ile oynuyor; ama maçı kaybediyorsan ne denilebilir ki.. hele bunu dönüm noktalarında hatalar yaparak kazanabileceğin maçı zora sokuyorsan finalde 20/33 faul atıyorsan koçun her maçta bir hata yapıyorsa daha gitmen gereken çok yol var demektir.. sorumluluk almak konusunda ismi büyük adamlar miamide eli sıcak yüreği büyük adamlar dallastaydı..

ribaund asist 39/20 - 40/19 ile kafa kafaya, top kaybı top çalma blok sayıları aynı 7/16/3 - 11/14/1 giden maçın burada olması enteresan.. daha önce belirttiğimiz gibi 100ü bulan maçlarda zaten ibre hep dallastaydı..

nowitski bile maç sonundaki yüz ifadesiyle - bu arada duyguları olduğunu anladık ilk kez - burada seriyi ilk maçta bitimelerine şampiyonluklarına inanamıyordu..

LeBron olmasaydı Dirk nedeniyle - ki zaten bugüne kadar batıda böyleydi - Dallası tutardım, miami kazansa efsane Kiddin yüzüksüz gitmesine elbette burkulurdum, şapka çıkarılması gereken defalarca San Antonionun tokadını yiyen Terry gibi Marion gibi görev adamları Chandler hep hakettiler - miamiyi çarparak almaları ise daha anlamlı ve sonuna kadar kabul etmek istemesemde sonunda itiraf ediyorum çok hakettiler..

rise Dallas Mavericks.. rise in glory..

2010-2011 NBA champion Dallas (yine Miami ile oynanan 2006 serisinden sonra ikinci final ve ilk şampiyonluk)

2010-2011 NBA Final serisi MVP Dirk Nowitski (Tony Parkerdan sonra ikinci yabancı)

10 Haziran 2011 Cuma

absolute five..

iki maçı seyahat nedeniyle kaçırdığım sırada eşitlik bozulmamakla beraber heyecan ve stres bir kademe daha ilerlemiş oluyordu..


2-2 olarak sıfırdan başlanan seride Miami açısından şu ana kadar görülen en büyük dezavantaj LeBronun sayı anlamında özellikle son çeyreklerde etkisiz olması ve daha da moral bozucusu 433 maç sonra serinin 4. maçında tek haneli sayıda kalmasıydı.. içeri dalan parçalayan LeBrondan da eser yok.. Oyunun diğer tarafında ise savunma ve top dağıtma anlamında, üzerine ikili sıkıştırmaları çekerek boş alan yaratma bakımından ise üstün özelliklerini sergiliyordu. Dallasta ise Dirkün yorulmaya başlaması, hastalığı, ve sol elindeki sakatlığı onu sıkıntıya soksa da benchin zenginliği ile bu kapatılıyor..


bu ortamda başlayan dördüncü maçta şu ana kadar olmayan oldu ve dallas lakers serisindeki gibi çılgın atmaya başladı.. lakers bu çılgın üçlük ve genel isabet oranı karşısında dağıldı gitti, miami ise silahlarının alternatifli olması - big 3 - ve chalmersın ortaya çıkıp "bugün winner günüm" demesiyle ilk iki çeyrek çok dengeli geçti.. Bu sayı yağmuruna Wadein sakatlanması eklenince daha ikinci çeyrekten farkın açılması işten bile değildi ama Miami maça tutundu.. aslında ikinci çeyreğin sonunda aksayan wadein maça girmesi dezavantaj bile getirdi diyebilirim.. "60-57"


devre arasında Miami kanadında sorulması gereken soru aslında "biz ne yapıyoruz" olmalıydı, çünkü Miami hücum silahlarından daha da önemlisi aslında bir savunma takımı ve dallas gibi ritim bulunca gözü kapalı şut sokan bir takımla "at-at basketbolu" oynanırsa eninde sonunda kaderinizi onların eline bırakırsınız.. bu nedenle oyunu soğutacak ya da defansif anlamda karşı koyacak bir şablon bekledik ama üçüncü çeyrek de aynı şekilde devam etti.

Wadein geri dönüşü, LeBronun triple double oyunu ve bu bölümde Mike Millerın üçlükleri ile Miami oyuna tutunmayı sürdürdü ve hatta Dallasın oyundan biraz düşmesi - ekstra oyunlara girmesi Miaminin öne geçmesini bile getirdi..

bu kadar moral bozucu şut yüzdesine karşı oyunda kalmak, hatta öne geçmek önemli bir konu ama bu işi buraya kadar getirmişken son 4 dakikada 10-1 seri ile tekrar düşmek de ne oluyor? morali artıp ritim bulması gereken Miaminin gardı neden ve nasıl bu kadar düşebiliyor?

son saniye ve inanılmaz zor üçlüklere yenilerini ekleyerek bu seriyi yakalayan dallas geri kalan bir dakikada 4 sayı öndeyken heyecanlı bir son izleyelim derken terry bahsettiğim akılalmaz üçlüklere bir yenisini eklerken 30 saniye kala 7 sayı ile maçı bitirdi.. ve Miami taraftarlarına televizyonu kapattırdı.. maçın sonucunu nba.com dan alıyoruz 112-103...

seri Miamiye dönerken Spoelstra ve Big3 için alınması gereken ders şu olsa gerek:

DEFENSE.. DEFENSE.. DEFENSE..

3 Haziran 2011 Cuma

We are all witnesses..

miami de serinin ikinci maçına da biraz yorgunluk biraz da hastalık nedeniyle ikinci yarıdan katıldım..

ilk yarı skoru görüldüğünde öncelikle maçın dallasın istediği şekilde geliştiği görülebiliyor.. Miami her ne kadar daha atletik ve hızlı olsa da, yüksek skorlu giden bir maç yüksek asist sayısıyla ibreyi hep dallas tarafına çevirir.. ilk maçtan her iki tarafında ders çıkardığı ortada, özellikle Wade: bu sefer işi maçın sonuna bırakmadı.. Miamide aksayan en önemli parça defansif yönüyle değil ama ofansta 2/11 ile Bosh bu sefer ve inanılmaz ama LeBronun faul riskine girmesi ile çok aktif bir devre geçirememesi; diğer önemli nokta ise bench katkısının neredeyse sıfır olması - Bibbynin katkısı ile biraz toparlasa da.. Dallas tarafında Nowitski hala lokomotif ritmini bulamadı, terry-peja yokları oynarken bu tarafta da marion sürüklemeye stevenson ile ekstra üçlükler ile skor çekmeye devam ediyor.. "28-23" ve "23-23"

ilk yarıyı 9-0 la kapatan Miami Kiddonun da katkılarıyla ikinci yarıya da 6-0 la girerken James ve Bibby ile farkı açtı.. marionun insiyatif alması ve fark çift hanelere çıkınca gelen miami defansıdaki konsantrasyon düşüklüğü maçı koparıp gidebilecekken 4 sayıya bağladı.. daha iyi yüzdeyle oynamasına rağmen nowitski sadece kolay sayılara çıkıyor (6/16), kidd çok fazla hata yapıyor (4 TO) - maç tamamen Miaminin istemesine ve maçtan düşmemesine bağlı - şu ana kadar pamuk ipliğini sadece marion kuruyor (8/12 18 sayı)

üç çeyrekteki dengeyi ya da bir deyişle farkı ortaya koyan top kayıplarına 9-15 in üstüne eklenen 6-2 blok ve 10-6 top çalma oldu..

son çeyrekte Miami yine yükselerek başladı ve fark birden çift hanelere çıktı.. miami düşen defansını toplayıp hızlı hücumları iyi değerlendirince 85-73 geldi 7.37 ye kadar.. bence bu 2-0 dana daha önemli bir mesaj maçta dallasın düşmesi ve kalkması şu ana kadar oynanan 90 dakikada hep Miaminin elindeymiş imajı uyandırıyor.. keza 7 dakika kala 15 sayıya ulaşan fark 3:20 ye kadar miami üstüste dört hücum kaçırınca - ki bu dallas savunması nedeniyle değil biraz da süreyi doldurma adına miaminin hücumu zora sokması nedeniyle oldu - fark 4e kadar düştü.. bu geri geliş bu sefer terrynin oyuna katılması ve isabet bulması ile ikinci yarıya reset atılıp çıkan ve boş oynayan kiddonun üçlüğü ile oldu.. miami hücumunun bu olaylar (başka bir deyim bulamıyorum) sonucuna kroke duruma düşmesi maçı 54 sn kala skora 90-90a bağladı.. bir berbat hücum daha üzerine nowitskinin üçlüğü ile bütün söylediklerimi yemek üzereyken yarı sahadan başlayan hücumda dallasın rotasyonu unutması ve Lebronun iyi görmesi ile Chalmers 0,5 saniyelik sürede süper kritik bir üçlük atarak 24,5 sn kala 93-93 e bağladı.. son hücumda nowitskiyi lebronun değil boshun tutması faul hakkı varken faul yapmaması üstüne wunderkind ters eliyle turnikeyi bırakıp 3 saniye kala öne geçti.. son hücumda mola hakkı olmadığı için tüm sahayı geçmek zorunda kalan miaminin tamsaha pres altında zaten mucize bir basket dışında pek şansı yoktu ve olamadı da - ki orada el yakan topu wade e değil solda bekleyen chalmersa vermek gerekirdi diyorum..

maç sonunu iyi oynayarak buralara gelen iki takım arasında bu sefer dallasın 4. çeyrek geri dönüşü damga vurdu ve özellike mavs için sıradan bir galibiyetten çok daha anlamlı ve güven verici oldu - ne de olsa son 7 dakikaya 7-22 bir seri sığdırdılar...

haydi artık koparın şu maçı çığlıkları ve kutlama hazırlıklarının cümbüşü American Airlines Arenada sürpriz basket duasına dönüşebildiği için I LOVE THIS GAME...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Welcome to Miami :)

2006 nın rövanşı hem isim olarak hem de değer olarak çok daha büyük.. dallasın ihtiyar kovboyları bir daha buralara hem de bu kadar kolay gelemeyeceklerini ve belki de yüzüksüz tarih sahnesinden çekilen onlarca efsaneye karışacaklarını biliyorlar. öte yanda uzun yıllar sonra bırakın 2-3 all starı 3 Süper adam aynı takımda toplantı ve özellikle Bosh James ikilisi yüzük açlıklarını bastırmak için çok fazla şey feda etti - şimdi karşılığını almak istiyorlar..

maçta bu ortamda başladı ve bir NBA maçından ziyade bir Euroleague maçı tadında bir skorla kapandı ilk çeyrek "16-17".. herkes tedirginliğini biraz atıp kendine gelince daha zevkli bir maç izledik "27-27" - ne de olsa burası NBA burası Amerika.. kontrollü oyun öldürücü alan kan emici adam savunmaları set hücumu vs vs hepsinden hevesimizi Euroleaguede aldık zaten artık şov zamanı.. tabiki serinin bu iki takım nedeniyle beklenen bir özelliği savunma limitlerinin normal sezon hatta playofflardan bir kademe yüksek olması.. dallas alan savunmasıyla miami ise hırçın ve boğucu presiyle serinin 100leri bulmadan ilerleyebileceğini hatırlattı..

ilk yarıya dair en önemli nokta Boshun playofflarda alıştığımız kadar yüzdeli gitmemesi, James ve Wadein ise içeriyi çok fazla zorlamaması idi.. bu sürede Miamiyi sırtlayan özellikle Chalmersın üçlükleri oldu.. dallas kanadında skor yükünü Wunderkindden ziyade Terry aldı.. diğer bir nokta ise üçlük yüzdesinin beklenin aksine tabi belki alan savunmasının açık bıraktığı risk sonucu Miami tarafında ekstra yükselmesi oldu - ki bu ikinci yarıda King James ile zirve yaptı..

ikinci yarı Miami için kabus gibi bir 0-7 seri ile başladı ve çaylak Spoelstranın molası ile bizim BIG 3 köşeye sıkışmış boksör misali benche attı.. orada ne olduysa :) sonuç pozitif oldu ve miami tekrar oyuna ortak oldu - ki burada Lebronun peşpeşe 3/3 üçlükleri çok itici oldu; hele bir de üçüncü çeyrek biterken tam da son hücumu berbat kullandı demeye hazırlanırken havada dönerek çıkardığı bir üçlük var ki - sanırım orada Dirkün bile tüyleri ürperdi ve bu maçı bugün alamayız demişlerdir.. üçüncü çeyrekte James ağırlığını koyarken Wade hala kendini nadasa bırakmış ve 4e hazırlıyordu.. dallasta ise terry ilk devre attım benden paso, peja yok ben bugün atamam havasındayken marion gözüpek bir şekilde ağırlık koyaya çalışıyordu.. silahsörlerin sustuğu bugünde stevensonun iki üçlüğü de önemli bir noktaydı dallasın maça tutunma sürecinde.."22-17"

65-61 girilen dördüncü çeyrekte bir şekilde karşılıklı basketlerle ilerleyen maçta çeyreğin ilk kısmının sonuna doğru karşılıklı kaçırılan pozisyonlar ile süre erirken maç bir anda atanın koparacağı bir noktaya geldi ve kaçan 3er pozisyon sonrasında dallasın bu fırsatı değerlendiremeyişi ve Wadein 3,5 dk kala ağırlığını koymak istemesi maçı bitirdi: 79-73 iken bir bloğu bir üçlükle süsleyen Wade skoru 82-73 e taşırken bir pozisyon sonrasında bitime 2:48 kala Jamesin parkta gezercesne boyalı alana girip vurduğu hammer dunk maçı psikolojik olarak bitirdi: 84-75.. sonrasında Wade-James alley-up ve Wade-James-Bosh smacı sadece mesaj niteliğindeydi.."27-23"

önceki serilerinde özellikle maç sonlarını iyi oynayarak kritik maçlar çeviren ve serileri erken sonlandıran iki testiden biri bu maçta kırıldı ve miami serisine devam ederek playofflarda 10. iç sha galibiyetini aldı, dallas ise iki lakers üç oklohoma dış saha galibiyetinden sonra eli boş döndü..

ilk maçta belirleyici olan üçlük yüzdesinin tüm playofflarda olduğunun aksine dallastan miamiye dönmesiydi.. Lebronun 4/5 atması süper ekstra, ilk yarı chalmersın 3 üçlüğü biraz fazla (totalde 3/7) görülebilir.. diğer tarafta dallas da ekstra kötüydü, bench desteği ve zenginliği bu kadar zengin olan takım yokları oynadı: peja-terry-marion üçlüsünün 9/25 de kalması - ki burada marionu ayırmak lazım 6/12 ile görece iyiydi ve ikinci yarıda takımı oyunda tuttu - bareanın boyundan büyük ve ısracı hareketleri ile 1/8 bitirmesi hayal kırıklığı, nowitskinin 7/18 ile alışımışın altında şut kullanması Miami savunmasının artısı, Kiddonun Chandler üzerinden fazla oynayamaması ise kendi hatası olarak değerlendirilebilir. hala dersine iyi çalışan bir Dallasın ibreyi tekrar kendine çevirmesi işten değil.. işte tam orada karşılarına BIG 3 çıkacak.. boshun sertliği bir kademe arttırması, Lebronun 2 değil 3 çeyrek Wadein 1 değil 2 çeyrek oynaması daha fazla içeri katetmesi gibi bir iki vites arttıracak BIG 3 yukarıdaki hamlelere cevabını vermiş olur.. net olan bir şey var ki iş sadece Wunderkinde kalırsa yetmeyecektir - ki buna Cleaveland sendromu diyorum ben :) James de hiç bir zaman yetmemişti...

2-3-2 şeklinde oynana bir seride yarınki maç Miami için büyük önem taşıyor, vahşi batıya 2-0 önde gitmek ve muhtemel bir 4. maç gelibiyeti serinin bir daha Miamiye gelmeden bitmesi anlamına gelebilir..

Stockton Malone Barkley gibi efsanelerin yüzük yolunda hep hüznü yaşadığını ve solup gittiklerini düşünürsek ne Kidd ne de Dirk yüzüksüz giderse üzülürüm diyebilirim.. bu nedenle sonuna kadar BIG 3 ve Miami diyorummm.

uykusuz gecelere..

31 Mayıs 2011 Salı

NBA Finalleri 2011

selamlar NBA dostları

Koskoca bir sezon beklentiler sürprizler heyecanlar hayal kırıklıkları hepsi geride kaldı, hepsi bugünler içindi.. Güzel bir sezona yakışır bir Playoff dönemi geçirdik.. ve işte final..

Chicagonun 13 yıl sonra tekrar lider olarak ortaya çıkması şüphesiz beklenen bir şey değildi, ama Boozer takviyesi genç ve inatçı takım skorer ama takım oyunu oynayan oyuncular ve ne zamandır beklenen patlamayı yapan delici "matkap" Rose ile imkansız da değildi.. Öte yandan BIG3 li Miami beklenen seviyede başlamadı, ama krallar birbirlerine alıştıkça önemli bir seri yakalayarak arzulanan tabloyu sergilediler - playoff yaklaştıkça da mesaj maçlarını daha bir iyi oynamaya başladılar.. Bu dönemde tek problem dallas chicago orlando gibi kafa takımlara karşı aldıkları kötü sonuçlardı.. Bostonun ihtiyarları Rondo desteğiyle yüzüğe her zaman ortak olduklarını gösterdiler.. ama transfer döneminde perkinsi kaptırmalarını hiç bir zaman anlayamadım.. Orlando ise hem inişli çıkışlı hem de fırtınalı bir sezon geçirdi - gele ve giden oyuncular birbirini arattı ve sanırım ibre hep eksi de kaldı..

Batıda başka bir süper üçlü ve ihtiyar grubu -SAS- seri adımlarla liderliği domine etti ve son haftalardaki büyük kayıplar olmasa Jordanlı Chicagonun 72-10 serisini egale edecek hatta geçecek gibi durdu.. Lakers her zamanki gibi normal sezonu dalga geçer ritimde iki ileri bir geri şekilde geçti - ama sanki jackson üstadın 3 peat'iyle pek ilgilenmiyor gibilerdi.. wunderkind liderliğindeki veteran takım Mavs son şansları olduğunun bilincinde bir sezonu çok da iyi bir derece ile bitirdi. Durantin daha uzun yıllar ligi domine edecek adamlardan biri olduğunu zaten Dünya Şampiyonasına görmüştük; o da çılgın atmaya ve takımı sürüklemeye devam etti.


Konferans finallerine kısaca bir göz atarsak:


Doğu: Ağır topların kafa takımlarda kümelenmesi nedeniyle saman alevi dirençler dışında sürpriz çıkmadı.. Bu yolda Melo takviyeli New York Knicksin Amaresiz Bostona dayanamaması normaldi fakat gönül isterdi ki biraz daha çekişmeli geçsin.. Atlantanın Orlandoyu geçmesi belli başlı tek sürpriz olarak kalacak gibiydi.. Vites arttıran BIG3 tedirginliğe yer vermeksizin Bostonu geçerken, Chicagonun Atlantayı beklenenden kolay geçmesi Doğu Finalinde büyük bir çekişme beklentisi yarattı.. ama konferans finali daha ilk dakikadan el yakan topların oynandığı yerdi ve tecrübenin yetenekle birleştiği o noktada zafer kaçınılmazdı. saha avantajını eline bulunduran Bullsun ilk maçı hem de önemli bir mesajla (103-82) alıp artık direnci de artacak derken, ikinci maçta her zaman playofflarda o son hamleyi yapıp işi koparamamakla suçlanan Kral James sahneye çıkarak 29-10-5 lik bir performansla saha avantajını Miamiye taşıdı.. Miamideki ilk maçta beyazlar BIG3 nin alışılmışın dışındaki performansı ile (Sayı Boshtan, Asist Jamesden, Rib Wadeden) kazanıp, ikinci maçta özellikle son periyot ve overtimeda Jamesin domine oyunuyla seriyi 3-1e taşıdı.. içimizdeki Jordan ve Chicago sevgisi bu işin Unitedda bitmesine el vermese de, Lebron James tekrar sahneye çıkıp 28-11-6 lık istatistiği ve kazanma arzusu ile maçı geri döndürmesi Miamiyi finale taşıdı.. tecrübenin önemin 4. maçın uzatmasında ve 5. maçın son 4 dakikasında gördük.. 3 dakikada 18-3lük seri ile 12 sayılık farkı kapatan BIG3 ileriki yıllarda sahne ve şampiyonluk almaya aday Chicagolu gençlere önemli bir ders ve tecrübe verdi..


Batı: Sürprizlerin hiç bitmeyeceği daha ilk turda ilk maçlarda konferans liderlerinin ilk maçlarını sahalarında kaybetmeleriyle belli oldu.. Spurs Memphise Lakersda Hornetsa mağlup oldu.. Tecrübeleri belki de Grizliesin toplamı olan Duncan-Parker-Manu üçlüsü sanırım tüm şarjörü sezonda harcamış olacak ki "direnemediler" - ki bir konferans lideri için her zaman söylenebilecek bir şey değil.. Lakersın adı Paul ve arkadaşlarını elemeye yetecek kadar olsa da iyi sinyal vermediler ve nitekim de 3 peat yolunda pek fazla ilerleyemediler. En fazla çekişmeye sahne olabilecek seri olarak görülen Denver - Thunder eşleşmesinde ise belki de Melo kaybı ve yeni gelenlerin tam oturmaması ve tabi ki KD faktörü ile son çabuk geldi.. yılın olayı belki de 3lük yağmuru altında geçen seride Lakers potasını vahşi batının silahsötlerinden koruyamadı ve bir değil iki değil dört maçtaki >40 % üçlük yüzdesiyle Dallas Kobeyi süpürdü Jackson ütadı emekli etti.. Memphis inadına devam edip zaten normal sezonda 3-1 yaptığı Thunderı zorladıysa da KD ve arkadaşları finale tutundu 4-3.. takım oyunu ve yıldızların savaşında bu seferlik yıldızlar kazanmış oldu.. ama yıldızların sürüklediği takımlar playofflarda aynı sonu yaşar, ya iyi kilitlenirler ya da tükenirler.. sanırım thunder da tükendi ve umutlarını önümüzdeki yıllara yeşertti; dallas 4 oklohama 1


gelelim son noktaya NBA FİNALİ...

GODS of the ARENA: Dallas Maverics - Miami Heat..

bir tarafta takım oyunu bir tarafta yıldızlar karması...

DALLAS kanadında bu hikayeyi bu kadar büyüten her zaman skoru tutan "wunderkind" olsa da, kiddin oyun gücü, 3 silahsörlerin /marion-peja-terry/ 3 lükleri, bareanın desteği, chandlerin cüssesi - kısacası takım oyunu ve silahların çeşitliliği Mavsı sürükleyen buralara kadar getiren esas şey... tek eksik sanırım butler olacaktır - ki normal sezonda aralarındaki maçlarda farkı yaratan butlerın skorerliği olmuştu... ayrıca bunun son şansları olduğunu hepsi biliyor - en az 5 oyuncu 3-4 yıl daha üst seviyede oynayabilecek ama bir daha buraları göremeyebileceklerini çok iyi biliyorlar..


Miami Ateşini ise anlatmaya gerek var mı biliyorum.. gözler hep üzerlerindeydi ve NBA 28-30 takım olalı ilk kez bu kadar büyük isimler biraraya geliyordu.. bu da beklentileri hep yüksek tuttu, hiçbir zaman yeterli olmadılar.. halbuki önce yüzük özlemlerinin egolarının üstünde olduğunu kanıtladılar, sonra atmak kadar şov kadar tutmayı da bildiklerini gösterdiler, mike-mike transferleriyle üçlünün etrafını güçlendirecek akıllı hareketler yaptılar, wade attı King hep triple double civarında gezdi hep çok yumuşak olmakla suçlanan Bosh bile playofflarda amansız bir kaya gibi çarptı hem geride hem ileride.. tek başına haslemin geri dönüşü bile çok büyük bir artı..


şimdi her iki takımında birbirini nasıl tutacağı merak ediliyor.. Dallas bir kere çizginin gerisinden çılgın atmaya devam ederse sonuç çok net olacaktır özellikle dış atışlara karşı yumuşak karnı olan bir Miami karşısında.. yüksek postta dirkün tek ayak fadeaway ve omzunun arkasından çıkardığı şutların muhatabı James olacak gibi, içeride kidd-chandler oyununu Wade - Bosh ne kadar süzebilecek göreceğiz.. yaş ve atletizm farkını göz önüne aldığımızda da özelilkle kapılacak toplar ve fart breakler ile Miaminin etkili olacağını tahmin ediyorum..


TAHMİNİM: 4-2 Miami Şampiyon


Uykusuz Geceler :)


ttp://www.nba.com/gameline/20110531/


eJdeR

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Barcelona

Barcelona aslında çok tatsız bir bahaneyle çıktığım bir seyahat ama bu şehir insanı olan bütün stresi ve sıkıntısıyla bile kucaklayıp arındıracak kadar güzel...


sanırım bütün Barcelona turları La Rambla caddesinde başlayacaktır. Gündüz ayrı güzel gece ayrı güzel bu cadde çok uzun olmamasına rağmen saatlerinizi geçirebileceğiniz bir yer. Sokak her iki yanında hediyelik eşya dükkanları ve cafe restorantlar ile dolu; sokak aralarında ise cafeler ve barlar sizi bekliyor. Hediyelik almadan önce birkaç dükkan dolaşmakta ve akşamları almakta fayda var; pazarlıksız almayın :)


Öğleden sonra başlayıp gece geç saatlere kadar adımbaşı bir sokak sanatçısının büründüğü farklı bir karakter ile fotoğraf çekilebilir, başta breakdance grupları ve ilüzyonistler olmak üzere gösteriler izleyebilirsiniz. Bul karayı al parayı tarzı kumpaslara gelmeyin benden söylemesi :=)



La Ramblanın Placa de Catalunya tarafına giderken solda kaln mutlaka uğramanız gereken bir yer Mercat de La Bouqueria.. Burada çeşit çeşit meyveler, balıklar ve çikolata şekerlemelerin renk cümbüşünü görebilirsiniz. tavsiyem çikolata kaplı fındıklar ve karşık meyve sularından denemeniz... bu arada eJdeR meyvesi - Dragonfruit/Pitaya denemeniz.


Ağzımızı tatlandırdıktan sonra Catalunya meydanında El Corte Ingles'i keşfedip alışveriş için ilk durağımızı belirlemiş oluyoruz - aman dikkat 7 katı beş altı saatte geçirme tehlikesi var.. hemen onun yanında Passeig de Gracia üzerinden Avenue Diagonale çıkabiliriz. Bu güzergah yaklaşık 5-6 kilometre ve akşınıza gelen tüm önemli markaların mağazalarını ve büyük alışveriş kompleksleriniz görebilirsiniz. meraklısı kaçırmayacaktır, Hard Rock Cafede Placa de Catalunyada - bir akşam Californian Burgerinden tadıp kalabalığa karışılmalı..

La Ramblanın deniz tarafında Mirador de Colom - Christopf Colombun heykelini görebilirsiniz. Burada heykelin dikili olduğu 60 metrelik sütuna çıkara panoromik manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Daha sonra sahildeki Port Vellde tura devam edebilriz.. L'Aquarium de Barcelona yüzlerce türden binlerce hayvanı yakından görebilir, 80 metrelik - ocenarium - cam tüp içinde balıklardan köğekbalıklarına kadar bütün türlere ir cam mesafesinde yaklaşabilirsiniz.

Mare Magnumda yemek ve alışveriş molasından sonra, IMAX sinemada 3d heyecanı yaşayıp, inanılmaz büyük ve kalabalık yat marinasının yer aldığı deniz kenarında ya da Parc de Ciutadellada dinlenirken sıraki maceralar için bir sıralama yapbilirsiniz.






Barcelona deyince ilk sırada hepimizin aklına gelmese de, şehirde en ön plandaki aktivitelerden biri büyük ispanyol mimarı Gaudinin eserlerini görmek. Casa Batllo, Casa Mila, Casa Calvet gibi yapılar şehrin önemli merkezlerinizde karşınıza çıkıyor, komikten ziyade sürrealist ve asimetrik daha teknik tanımlar olacaktır ustaya saygıda kusur etmemek adına.. bu yapılara uğramasak bile Parc Guell mutlaka gidilmesi gereken bir nokta.



Gaudinin şehre imzasını attığını La Sagrada Familiayı görünce farkediyorsunuz. Bu devasa katedral ne Köln Dom'unun korkutucu izlerini, ne Notre Domun esrarengiz havasını ne de rus benzerlerinin şaaşasını taşıyor ama çılgın Gaudinin dünyaya bakışının eğlenceli mimarisinin tüm izleriyle benzersiz ve hayran edici.. hala tamamlanmamış olması ise sanırım Barcelona turizminin bitmesi özellikle istenmeyen bir şehir efsanesi..





bir sanat uzmanı olmasak bile Gaudiden kopamıyoruz.. Parc Güell Şehre hakim el Carmel tepesinde hem Gaudinin 1900-1914 yılları arasında yıllarındaki ürünü eserlerin, hem sokak sanatçılarının müzki ve gösterilerinin hem de okyanusa kadar uzanan eşsiz Barcelona manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.






şehre hakim bir diğer tepe ise montjuic. eğlenceli ve keyifli funiküler + teleferik yolculuğu ile çıkılıyor tepeye.. tepeden aşağıya geze geze keyifli ama biraz uzun bir yolu göze alıyorsanız bileti gidiş dönüş almaya gerek yok..


17. yüzyıla uzanan kale kimi zaman şehrin koruyucusu kimi zaman ise hapishane görevi görmüş tarihi ama pek de esaslı olmayan bir kale - özellikle ülkesinde surlar ve kaleler sıradan olan bir türk için.. ama liman, port vell ve şehrin diğer kısımlarına hakim bu tepenin manzarası özellikle denize yakın olması nedeniyle harikulade.




Eğer Gaudi ile sanata doymadıysanız biraz daha ağır bir konsept ile Museu Nacional d'Art de Catalunya da Montjuicde..


Camp Nou sanırım herkesi görülecek gidilecek listesinin başınadır.. ben gidemedim gitmeyen herkesi kınarım.. Barcelona müzesindeki kupa denizinde yüzmek, Camp Nouda en üst sıraya geçip fotograf çekilmek, gaza gelip bir forma almak (80 - 100 €dan başlar - dikkat) olmazsa olmaz.. kendiniz gidebileceğiniz gibi La Rambladaki tur ofislerinden yerinizi ayırtabilirsiniz..


tabi kısa bir barcelona ziyaretine sığdıramadığım mutlaka daha onlarca şey var ama bu kadarı için bile Barcelona mutlaka ziyaret edilmeli..


Ulaşım:

Havaalanı-Şehir: Havaalanı şehre 17 km uzaklıkta bu nedenle taksi biraz tuzlu olabilir, yaklaşık 30-40 € tutacaktır. bunun yerine havaalanından direkt Placa de Catalunyaya ulaşım sağlayan Aeroport (?) otobüs hatları var ve gayet makul..

Şehiriçi: Şehiriçi ulaşım için yaygın metroağı kullanılambilir. Bir şehir haritası ve metro link haritası ile çok rahat gezebilirsiniz. 10luk biletler daha makul. Öte yandan benim gibi yürüyerek gezmeyi sevenler için yukarıdaki bölgelerin hepsi biraz tatlı yorgunluk sonucu yürüyerek gezilebilir :)


Nerede Kalınır:

Hosteller ve küçük butik otellerin hepsi sanırım vasatın üzerinde hizmet vermektedir - ne de olsa bir turizm şehri. Öte yandan ben La Rambladaki Catalonia zincir otelinde kaldım. Bütün şubelerinin belli bir seviyenin üstünde olduğu söylenebilir.


sevgilerimle


eJdeR