29 Haziran 2011 Çarşamba

Wimbledon 2011 Çeyrek Finaller

Erkekler Çeyrek finallerde tahminlerim federer - djokovic ve nadal - murray sonucuydu.
burada tek beklenilebilecek sürpriz, tsonganın federeri yorarak ve kuvvetli servisleri ile oyunlarına tutunarak kazanmasıydı.. kolay bir 1. set, ziyadesiyle yorucu bir 2. setten sonra özellikle 2-0 öne geçtiği hiçbir grand slam maçıı kaybetmeyen bir Federere karşı artık kağıt üstünde maç bitmişti.. 1. seti servis kırarak kazanan federer bundan sonra yaklaşık 25 oyunda servis kırma puanı bile göremedi, 3. set ile birlikte Tsonga ise 9 kez yakaladığı bu şansı 3 kez değerlendirip bir inanılmazı başardı.. yine şaşırtıcı şekilde 2-0 ken servis ve file ağırlıklı çim kort oyuncusuna karşı fizik ve defansif geri çizgi oyunu olan bir toprak oyuncusunu (sadece servisi kuvvetli olması + hanesinde) da karşılaştırdığımızda tartıda durum hiçbir şekilde Tsonga lehine değildi.. ama acelerde 18-17, return puanlarında 6-1 yapan Tsonga arzuladığımız servis üstünlüğünü bir şekilde aldı. Rakibinin ikinci silahı file oyunlarına ise 37/58 ile federere göre (26/42) hem daha yüksek fırsat yakalayıp hem de federerin fileye geliş yollarını tıkadı. fizik kondisyon olarak da daha yüksek olunca hikaye tenisseverler için keyfli, efsaneseverler içinse hüzünlü bitti.

djokovicin bir set arasından sonra net bir galibiyet aldığını düşünüyorum. ortadan kaybolan amerikalı erkek tenisçilerin (büyük ihtimalle geçici) yeni #1sı olacak Fish, Nadal karşısında çok sıkı başlamadı ve 2 servis kırdırdığı 1. sette set oyununda Nadalın servisini kırarak sete tutundu ama devamını getiremeyerek tekrar servisini kırdırıp seti verdi.. 2. sete de umutla ve agresif başlayan Fish son direnişinde de bitirici olamaması ve Nadalın çevirdiği inanılmaz toplar başarısız kaldı. servis oyununu bu kadar kötü kullandığı sürece Nadal maçı alır diye düşünüyorum.. Murrayde de problem beklemiyorum

sonuç nadal - murray ve djokovic - tsonga.. buradan nadal - djokovic finalini artık konusabiliriz,ama iskoç murray'i ve bir sürpriz daha görmek adına tsongayı da finalde görmek isterim.

kadınlarda 4. turdan beri maria - azarenka finalini konuştuğumuz için çeyrek finallerde sürpriz olmadı diyebiliriz. ondan önce çeyrek finaller ile ilgili ilginç notlar vermek istiyorum; 1913 den beri ilk defa top 8 avrupalılardan (ayrıca hepsi farklı ülke) oluşuyor; burada özellikle amerikalıların yokluğu öne çıkıyor... sadece Marianın bir Grand Slam şampiyonluğu (2004 Wimbledon) var.

tablonun alt ve üst kanadının favorileri rakiplerini sahadan sildi.. maria 6-1 / 6-1 (karşısında Wozniackiyi 1-0 geriden gelerek eleyen cibulkovaya karşı ) ve azarenka 6-3 / 6-1 ile hızlı bitirdiler.. karşılarına çıkacak rakiplerin belirleneceği daha ortada olabilecek maçlarda ise maçlar üç sete uzadı ve ilk setlerin galipleri lisicki ve kvitova yarı finale çıktılar.

2. turda üç # seribaşı Na Liyi eleyen Lisicki daha sonraki iki turda seri başı ile eşleşmemişti, serenayı eleyen #9 fransız bartoli karşısında aldığı ilk setin avantajı ile biraz gevşediğinde işin sonu tie breakle kaybedilen bir sete bağlandı.. ama servis forehand ve return oyunlarıyla ağırlığını koyan lisicki işi bitirdi. geçen yıl 26 # ya kadar çıkan 5 aylık sakatlığı sonrasına gerilediği 91. sıradan ilerlemeye çalışan 21 lik Lisickiyi önümüzdeki dönemde daha sık göreceğize benziyor.. Steffi Grafdan sonra Anke Huberle tutunmaya çalışan Alman tenisinin aradığı isim olabilir.. geçen seneden sonr tekrar yarı final arayan 8 numaralı seribaşı avantajı ile buraya görece kolay gelenlerden kvitovada, pironkovayı zorlanmadan ama maçı uzatarak geçti.

yarı finallerde #4 azarenka (1989) 8# kvitova (1990) denk güçlerin mücadelesi olacak ve iki sonuç da ihtimal dahilinde, 5# maria sharapova ile Lisickinin mücadelesi ise sürprize gebe.. tüm maçlarını set vermeden alan, tie breake sadece 1 kez giden, şimdiye kadarki en verimli oyununu sahaya yansıtan Maria buradan bir final çıkarmadan gitmeyecektir.

göreceğiz..

28 Haziran 2011 Salı

round 4 for the QF

wimbledon 4. turda bir klasik tekrar işledi.. erkeklerde favoriler kadınlarda sürprizler..

ana tablonun üst kanadında beklediğimiz nadal - murray eşleşmesine doğru gidiyoruz. bu turda tahmin ettiğimiz gibi nadal zorlansa da del potroyu geçti, sürpriz derecede uzamasını ayağındaki problem bağlıyorum. harika bir maçtı, araya eurobasket maçı girse de sonrasında banttan da olsa izlemek keyifti. maçta federervari forehandleri bitirici servisleri başta olmak üzere nadal gerçekten yıllar geçtikçe çimde de oynamayı öğrendiğini kanıtladı, ama hala fileye gelmiyor - o ayrı bir kültür herhalde.. 4. turda beklemediğim(iz) skor herhalde berdchynin 3-0 ile süpürülmesi oldu, bu nadal için en azından Fishin klasman sıralamasındaki yeri itibariyle avantajı görünüyor.4. turu rahat geçen Murray Rakibini yine kolay geçecek ve Nadalın takılmasını bekleyecektir.

ana tablonun alt kanadında djokoviç rahat geçerken, federer youzhny karşısında teklese de rahat kazandı.. beklediğim(iz) gibi Tsonga Ferreri kolay geçti, şimdi Federeri biraz yormaya çalışacak, rallileri uzatabildiği ve hızlı servisleri ile ace'e gidebildiği sürece youzhnynin yaptığını yapabilecek güçte.. Djokovic sanırım Soderlingi eleyen Tomici hafife almayacak ve kısa kesecektir..

bayanlarda ise yaprak dökümü devam ediyor.. en büyük sürpriz fırtına gibi girdiği maçta alabora olan Wozniacki; 6-1 lik setin üzerine 6-7 bir tie break yiyen ve baskı altında yine ipleri koparan THY güzeli 5-7 ile ilk GS şampiyonluğu için artık Amerika Açıkı düşünmeye başladı - öte yandan hala #1 olarak devam edecek..ite kaka giden küçük williams ve hızla ilerleyen venüs williams da artık bir devrin kapandığı sinyallerini verdi; açıkçası venüsü bekliyordum ama serena sürpriz oldu - tecrübesi yeterdi; belki ama kondisyonu ve gücü yetmedi.. Na Liyi eleyerek sükse yapan Lisicki bunun şans olmadığını daha basit rakiplere karşı kanıtladı ve çeyrek finalde serenayı eleyen bartoliye rakip oldu, alman Lisickiyi destekliyorum - ta ki yarı finalde karşısına Maria çıkana kadar.

alt tablonun rahat olduğunu zaten belirtmiştik daha önce, buradan azarenka çıkacaktır.

nadal - murray vs djokovic - federer
maria - azarenka

26 Haziran 2011 Pazar

wimbledon - 2.hafta

nadal - murray ve federer - djokoviç eşleşmelerini beklediğimiz erkekler kısmında 1. haftada tablonun üst ve alt kanadından birer fire verdik.. Sliderman Monfils gibi bir toprak kort oyuncusunun çimde kaybetmesi vasat bir sürpriz hatta geçmiş istatistiklerine bakarsak geçmesi sürpriz sayılabilirdi.. Öte yandan Hırvat asıllı Almanya doğumlu 18lik Avusturalyalı :) 158. sıradan gelip iyi bir döneminde olan Söderlingi fırtına gibi bir ilk setle başlayarak devirmesi grçek bir sürpriz.. turnuva başladığında bir başka avustralyalı Hewitte turu gösterip 2-0dan çeviren Soderling her sette daha fazla direnç gösterdi ve 3. seti alabilseydi bir geri dönüş daha yaşayabilirdi ama turu kendi servisiyle verdi..

azarenka - pironkova (venus?) ve maria - serena eşleşmeleri beklenen kadınlarda da yine finalistleri korumakla beraber 1er fire verdik.. üst tablodan ana'yı kağıt üstünde ilerleten zaten kendi wimbledon kariyerinden ziyade benim kendi irademdi. ki normalden daha az hata yaparak ve kontrolü elinde tutan oyunu ile ışık vermeye de başlamıştı ilk iki turda, ama çek rakibi karşısında gitgelli oyununun kötü kısmı ile çıkınca - basit hatalar endişeli ve hüsranla sonuçlanan winner zorlamaları - elenmesi kaçınılmaz oldu; her ne kadar ikinci sette geri dönmeye çalışsa da berbat bir tie break ile (0-7) geçen yıl Shana Peera kaybettiği 18# kortta çimlerde kaldı yine.. Ana'dan sonra diğer yıkılan ise alt tabloda Schiavone oldu.. son iki yılda yaptığı Roland Garros finalleriyle adını ağırlıklı olarak toprak kortta geçiren kuvvetli ve dirençli oyunuyla sert zeminde de yükselen Schiavonede Wimbledon kariyeri iyi olmayan bir isimdi.. maçın ilk setini almışken yağmur nedeniyle gelen erteleme ilk kırılma noktasıydı.. ilk seti unutup sahaya çıkan Pastek seriyi eşitledi, kurallar gereği tie break setinin olmadığı 3. seti koparamayan Schiavone uzatmalarda da servis kırma şanslarını harcayınca fiziksel olarak daha güçlü rakibine teslim olmak zorunda kaldı..

4. tur ve çeyrek finallerde sürprizlere gebe.. erkeklerde ve bayanlarda tabloların üst kanatlarındaki eşleşmeler zorlu..

izleyip görelim..

24 Haziran 2011 Cuma

3. turu geçerken...

3. turlar geçilirken bir update zamanı geldi diyebilirim..

erkeklerde liderler dolu dizgin ilerliyor..

ana tablonun üst kanadında yer alan Nadal zorlandığı ilk sette Mulleri geçip 1-0 öne geçti, yağmura takılan maçı kaldığı yerden bu sefer koparacaktır.. üst kanadın çeyrek eşleşmelerinde nadal (4te del potroyu geçmeli!!!) - berdechy ve murray - monfils karşılaşmalarını bekliyorum.. geçen yılın finalisti berdchyi geçse bile yine son yılların wimbledon gediklisi murray ile karşılacak nadal bu seride zorlanacak ve elenmesi ihtimal dahilinde..

alt tabloda çok rahat ilerleyen federerin öyle ya da böyle çeyrek finale kadar yolu açık diyebilirim.. nalbandian sakatlıklarla yaşlandı son yıllarda, ve direnecek ama en fazla 3-1e gidebilecektir.. çeyrek finalde ise tsonga-ferrer maçından muhtemelen gelecek tsonga ile oynayacaktır.. ferrerin geri çizgi oyunu aslen sert zemin stili olduğu için sağlam bir servis vole - file oyuncusuna yenilmesi işten değil - yine sert zemin oyuncusu olan tsonga servis üstünlüğü ile alır. tsonga rallileri uzatabilirse ve yorabilirse federere rakip olur ve çekişmeli bir maç izleriz.. al tablodaki diğer eşleşmelerde ilk turda eski adamım Hewitte ecel terleri döken söderling djo djo ile karşılaşacak ve buraya kadar diyecektir.. kıssadan hissse ana tablonun altından Djokovic çıkar...

bayanlar yine bildiğimiz gibi.. dengesiz.. Li Na ve Zvoneravanın ikisinin birden hem de favori görülürken 3. turdan veda etmeleri alttakilerin iştahını kabartmıştır..

Ana tablonun üst kısmında ilk çeyrek finalist Wozniacki - bu kadar sürprize prenses de elenmesin di mi... çeyrek finalde rakibi şu ana kadar çok sağlam duran Maria gelir.. o maç da tabi ki izlenir :=) Yine üst tablodaki Ana dördüncü turda tahminim Li Nayı eleyen alman Lisicki ile karşılaşır, bugünkü maçta puanları Li Nanın hatalarından kapan Lisickinin oyun gücü inkar edilemez dengeyi yine rakibi belirlemiş olacak diyorum, çıtlırıldım Ana biraz dik durabilirse çeyrek finale çıkar.. karşısına ise biraz vuruntu yapmasına rağmen kazandıkça rahatlayan serena gelir.. bu inanılmaz dörtlüden kim gitse yazık olacak, çeyrek finallere can dayanmayacak üst kanatta..

Alt tabloda ise 3. turlar oynandı ve üst kanatta karın ağrıtan eşleşmeler varken zvoneravanın elenmesi ile şeker gibi bir ortam var, keyifler yerinde.. Schiavone - Azarenka ve Kvitova - gönül Williams ister ama bir ihtimal Pironkova maçları garanti. Azarenka için finale çıkar derim..

nadal / murray vs federer / djokovic...
azarenka / pironkova vs maria / serena...

oyun set ve maç sizlerin olsun :)

20 Haziran 2011 Pazartesi

Wimbledon 2011

Çim zeminiyle Grand Slamler içinde özel bir yere sahip Wimbledon, 2011 yılında 125. kez kapılarını bugün açtı..

20 Haziranda başlayan turnuva 2-3 Temmuz finaller haftası ile kapanacak.. 128 er kadın ve erkek tenisçi tekler, 64er kadın ve erkekler çiftler, 48 er çift de karışık çiftler mücadelesi verecek; ayrıca gençler kategorileri ve tekerlekli sandalyeliler maçları oynanacak.. erkekler ve bayanlarda hedef GS şampiyonluğu olduğu kadar tabiki 1.100.000 poundluk ödül. Merkez kortta saat 15de başlayan maçlar için başlama saati diğer kortlarda 14.. önemli maçlar ntvspordan yayınlanacak..
Bayanlarda Wozniacki 1 numara olmanın getirdiği avantajla yine seribaşı - şu ana kadar bir GS kazanmamışken aylardır 1 numarada olan Wozniacki artık bu konuyu kapatmak isteyecektir ama Roland Garrosda 3. turda elenen Prenses bunu başarmak için basit hatalarını kontrol altına almalı.. 2 numarada Zvonerava 3 numarada ise Roland Garros 2011 şampiyonu La Ni var - ki ikiside çimin avantajını oyunlarını güçlendirmek ve maçları domine etmek için kullanabilecek tecrübedeler.. yeniden form tutmaya başlayan daha dengeli ve winner bir oyun sergileyen Maria iddialı isimlerden, ama burada istediği patlamayı ve ekstra işleri yapması gerekiyor.. uzun zamandır sakatlıklar nedeniyle kortlardan uzak kalan Williamslar turnuvanın kaderini elinde tutuyorlar, ne yapacakları belli değil ama çim kortu avantaj olarak kullanıp sert servisleri ve servis vole oyunları ile en az çeyrek finale kadar ilerleyeceklerini düşünüyorum. Zaten dünya klasmandaki pozisyonunun aksine (26#) 7 numaralı seribaşı olan Serenanın en azından çeyrek finale kadar yolu rahat görünüyor. Ana'nın da final olmasa bile son 8e kadar gitmesini diliyorum, Ana HAYDIIIIII.. listelere baktığımızda eskilerden Jelena Dokici görüp nostalji yaşadığımı belirteyim...

Erkeklerde Nadal-Federer-Djo Djo arasında geçmesi beklenen erkeklerde durum şöyle: son şampiyon Nadal ünvan korumak, GS albümüne bir tane daha katmak istiyor.. 10. GSi geçen ay Roland Garros da alan Nadal Federerin 16 şampiyonluğunu geçmek istiyor, 2006 ve 2007 finalinde Federere çarpılıp 2008 de Federerden rövanşı alan, bunu 2010 da tekrarlayan Nadalın artık korkmak içi sebebi yok.. Fransadan sonra pek ortalarda gözükmeyen Nadal dinlenerek geldi ve hedefe kilitlendi diyebiliriz.. Federer yavaş yavaş sahneden çekilirken en güçlü olduğu zeminde +1 yapmak isterken, son zamanlarda adeta tecrübesiyle oynadığı ve gençlere direndiği oyununda şimdi çimin kısa rallilerinde daha diri kalarak daha güçlü olacağını biliyor.. yıla çok iyi bir giriş yapan neredeyse üstüste kazanma rekorunu kıracak olan Djo Djo fransada pek ihtimal verilmediği halde Federer kayasına çarptı - ama burada 1 numara olma ve muhteem ikiliyi yıkma projesini sağlamlaştırmaya çalışıyor - toprağın ve sert zeminin iddialı ismi Djo bakalım çimde de o kadar sıkı durabilecek mi??, İskoç Murrayin ise İngilizleri temsil etme ağırlığı altından kalkıp kalkamayacağı merak ediliyor ama son yıllardaki performansı gününde olması halinde ilk üçe kafa tutabilecek ve belkide özelikle ingilizler ve tenis severler için güzel bir sürpriz yapabilecek kapasitede... bu grubu tek zorlayabilecek inişli çıkışlı grafiğiyle ama en azından amerikanın ilk ona sokabildiği tek isim Roddick.. Erkeklerde Wimbledonı son yüzyılda sadece 2 kişinin seribaşı olmadan kazanabildiğini (1985 Becker, 2001 Ivanisevic) belirtirsek listenin gerisinin önemli oranda sıralama maçı yapacağını tahmin etmek zor değil.. 9. monfils, 12. Tsonga (nadalı wimbledon öncesi hazırlık turnuvasında eledi), 14. wawrinka, 24. del potro çeyrek final ve ötesini görmeye çalışacak tenisçiler..

Wimbledon spor kompleksinde yapılan turnuva, Merkez,1. ve 2. kortların yanısıra Ground kortlarda gerçekleşecek.. 43 pounddan başlayan merkez kort biletleri güner ilerledikçe 68 pounda çıkıyor, ikinci hafta ise 90 poundları görüyor.. turnuvanın son dört gününde merkez kort için girişte bilet satışı yok.. 1. kort ve 2. kort program yoğunluğunun azaldığı ikinci haftaya kadar önemli maçlara ev sahipliği yapabileceği için 35-75 pound arası fiyatları görüyor.. Ground kortlara giriş ise tüm kortlar için geçerli olmak üzere saat 5ten önce giriş için 20 saat 5ten sonra 14 pound..Tabiki bilet almak sadece para ile ölçülen bir şey değil, THE QUEUE dan geçmek gerekiyor.. özellikle merkez/1/2. kort biletleri almak için gecelemek ve sırada kamp yapmak olmazsa olmaz.. Ground kortlar için saat 10-11den sonra giderseniz 2-3 saat, 12-13den sonra giderseniz 3-4 saat sıra beklemeniz gerekiyor.. the queue, yüzlerce metre süren insan seli sırasında ekranlardan maçların izlendiği, sırakilerle kaynaşıldığı, yalnızsanız vakit geçirmek için mutlaka yanınıza küçük bir kitap almanız gereken bir yer..

"I queued for Wimbledon 2010" onurunu yaşamış, efsane John Isner - Nicolas Mahut maçının ilk dört setini görmüş, Ana'yı Henin'ı Williams kardeşleri canlı izlemiş birisi olarak umarım tekrar bu heyecana günün birinde hem de Merkez Kortta tanık olurum..

sevgilerimle

eJdeR

14 Haziran 2011 Salı

GALATASARAYIMIZ cafe crown

yenilmez armadanın dönüşünün ayak seslerini son yıllarda keyifle izliyorduk, bu yıl ise zirve yaptı galatasarayımız.. gereksiz yenilgiler sonucunda son maçta Antalyaya yatarak playoffa avantajlı giren ve Beşiktaş ve Banvite acımayan GS belkide esas sınavını FB karşısında verecekti.. fakat ranciki kaybeden - zaten 5 numara ve uzun rotasyonu sıkıntılı, guardda tutkuya bağlı johnsonın elde patlamayıp patlatmasına duacı- GSnin performansı çok merak ediliyordu.. kolay değil karşısında tüm pozisyonlarda kadro olarak zengin, pota altında bizim takımın aksine ezici bir takım vardı.. teknik yönetimde en koyu fenerliler bile sanırım mahmutinin artılarının ağır bastığını kabul edecektir..

final serisinin ilk iki maçında bir varlık gösteremeyip 80 sayı barajını geçebildiği üçüncü maçındaki galibiyeti yüzleri güldüren ama shumpertı rotasyonda istediği verimde kullanamadığı bahsettiğimiz uzunları nedeniyle 4. maçı kötü bir sekilde veren galatasarayımız maça maç için değil sonraki kutlama için sinan erdeme gelen fenevlilere güzel bir cevap verdi. - son söyleyeceğimi başta söyledim :)


galatasaray için fener ile başa çıkma yolu öncelikle DEFENSE olması gerekiyordu- ki GS aslında bir savunma takımı ama bunu göremedik 4 maçta da fener 80 üstü attı.. hücum yönünde de her ne kadar fenerbahçenin boyalı alan üstünlüğü olsa da ikili oyunlarla burayı yıpratmak ve faul problemleri ile uzun rotasyonunu verimsiz hale getirmek olmalıydı.. ikili oyun deyince guardlar buna müsait ama ermalı geçiyorum andriçten bu konuda itiraf etmek gerekirse pek bir sürpriz beklemiyordum - sanırım dördüncü maçta ettiklerini telafi etmek ve sazı eline almak istedi ve bugün farkı yarattı.. pick & roll oyununa dakikalarca cevap veremeyen sphaija molalarda ne konuştu bilmiyorum..

bizim takım zaten ezer hakeme gerek yok denilen yerde bile maça atanan keseratar ve ekibi hücum fauller olsun verilen verilmeyen fauller olsun coştu coşturdu.. maçın sonundaki yorumlarda 71-70ken andrice yapılan faulü verselerdi 3 saniye hücumumuz olacaktı diyen Sphaija kadar düşünselerdi sanırım kesin verirlerdi ama o an süre bitsin diye oynattılar ve şapkadan shippi çıkarttılar..


24-19 ve 17-22 ile beraber biten ilk yarıda maça tutunan Galataearay olurken seride sürekli gördüğümüz üzere fenerin mucizevi üçlükleri, armut gibi topladığı ribaundları ve emir/ömer gibi her maç çıkan bir yıldızı ya da öte tarafta ermal/andriçin sapıtması, gereksiz zorlama üçlüklere kaçıp şut yüzdesinin düşmesi gibi bir ihtimal nedeniyle tedirgin oluyorduk. kaldı ki 53-60 öne fırladığımız son çeyrekte gelen 10-2 seri bodoslama duvara toslamamıza sebep bir kırılma anı olabilirdi.. burada skora tutunan GS yine de son 45e bir sayıda geride ve fener hücumu ile girdi.. Ukiç gibi üstat bir adam 49 saniye kala ve 1 sayı öndeyken süreyi eritmekle bu kadar meşgul olacağına içeriden bir oyunla faul aldırmaya ya da iki sayılık atmaya oynayacakken winnera hem de 3lük winnera oynayınca bir an tüyler ürperdi.. 24 ü hem iyi kullanıp hem de basketi mucizevi şekilde bulan shipp 15000 kişinin kutlama hazırlıklarına hatta ntvsporun Sampiyon fenerbahçe olarak maç bitmeden hazırladığı başlığına ağır bir tokat yapıştırdı..


başta söylediğimiz kadro kalitesi ve yıllar sonra bu sahneye yeni çıkmamız bizi yeterince tatmin etmişken bir de "sahamızda şampiyon olmak için size bir maç verdik" kalıbındaki -gerisini tenzih ediyorum- arkadaşlara güzel bir cevap oldu.. aslanlar şiimdiden gönüllerimizi bir daha fethetmişken artık "neden olmasın" diye daha yüksek sesle söylüyoruz..


GALATASARAY..

13 Haziran 2011 Pazartesi

rise Dallas Mavericks.. rise in glory..

altıncı maçın ilk çeyreğinin özeti skordaydı.. "27-32" özellikle beşinci maçtan sonra vurguladığımız dallastan bir çeyrekte 32 yenerek bu maçın kazanılamayacağıydı. NOKTA...
sözüm ona savunma takımı kimliğinde yazan bilgiler değil bunlar.. detayda ise dirkün berbat LeBronun iyi başladığı bir maçta 22-17 yakalamışlardı - dirk ve chandlera iki faul aldırılıp benche yollanırken son 2 dakikada durum nasıl 5-15 lik bir seriye dönüştü - onu izlediğim halde ben bile anlamadım.. zayıf bir alan savunmasına karşı ard arda top kayıplarına bir de son saniye LeBronun top kabı eklenince şaft kayıyordu ki Eddie houseun üçlüğü biraz ortalığı toparladı. bu Terry LeBronnda sanırım kripton etkisi yapıyor.. bir not akside geçerli gibi görünüyor- LeBronun sahada olduğu sürede 19 atan Terry o sahada yokken 9 atıyor..

ikinci çeyreğe arızalı devam etti Miami.. top kayıpları.. ve dallas benchi çılgın atmaya devam etti.. +%70.. skor da 28-40 a taşındı - ki daha alman makinesi daha çalışmıyor hatta vuruntu yapıyor.. miami mola dönüşünde katkı beklemediği isimlerden Eddie House ile toparlandı - aynen yanan birinci çeyreğin sonundaki gibi.. Wadein faulleri ve hızlı hücumla sonlanan bir top çalma ile fark beşe düştü.. acı ama LeBron kenardayken :) nowitski kaçırmaya devam ediyor (1/7) ve kralsız Miami bir iki bir üçle seriyi taçlandırıp 42-40 a getirdi - seri 14 - 0 ile geldi.. işte DEFENSE işte LETS GO HEAT.. sanırım bu maçta LeBron ve Dirk benchteyken takımlar oynayacak :=) bu noktada stevensonun başlattığı kavgadan Miami 2 Dallas bir teknikle ayrılırken saçmalığın daniskası oldu.. teknik dönüşü dengeli giden maçta farkı yaratan yine JTerry oldu - biraz da Eddie House savunmasının katkısıyla iki üçlük bir ikilik.. 51-49.. dirk 1/11 e çıkarken LeBron iki faul kaçırıyor kötü pas ve hücum tercihleri yapıyor.. neler oluyor hala anlayamıyoruz.. bu koşullarda hangisi daha kötü derken üç dakika gazozuna koşularla geçerken yine Terry attı - bu herif MVP olmalı, alman hiç alınmasın.. hangisi bu devre itibariyle üzülmeli karar veremedim - Dirksüz Dallastan %66 ile 53 yiyen Miami mi - Dirk olmadan önde tamamlayan Dallasın daha ilk yarı maçı bitirememesi mi.. devre arası biri şu adamlara - Dirk ve LeBrona bir reset atsın.. "51-53".. 14 dakikada 40 yiyen Miami 10 dakikada o da Terry sayesinde sadece 13 yedi - işte Miami bu..

ikinci yarıya Dirk atarak LeBron attırarak başlıyor.. ikinci şansları daha iyi değerlendiren Dallas oluyor ve 0-8 seri ile 56-63 da Spoelstraya mola aldırıyorlar.. final serisinde farklar bu kadar kolay açılır ve kapanır mı o da bu takımların ismine yakışır mı - ayrı bir soru.. içeriyi zorlamak konusunda kararlı olmayıp üçlük tuzağına düşen miaminin bu yüzdelerle işi çok zor.. ceza atışlarını yine yeniden değerlendiren taraf Dallas olurken Miami top kayıplarını çift haneye taşıdı.. " 67 - 72 " bu çeyrek berabere tamamlansa bile son çeyrek performansında yüz kızartıcı gruba giren miaminin maçı alması zor.. dirk ve chandlerın kenarda olduğu son 2,5 dakikada pota altını biraz daha rahat kullanan miami farkı eritirken buzzer beater kidd eddie house eşliğinde üçlüğüyle farkı açtı.. serbest atışlarda % 70e inen (15/26) - sadeece LeBron 1/4 -, ikinci şanslarda rakibine florida misafirperverliği gösteren miami son - ama gerçekten son olacak - çeyreğe kötü bir giriş yapıyor... serinin bütün son çeyreklerinde kötü hatta biçare oynayan miaminin geri gelmesi artık çok zor.. "72-81"

1,5 dakikada 5-0 seri ile başlayan miamiye bareanın yine inanılmaz bir üçlüğü ve wadein gereksiz top kaybı ile bu seriyi geri aldı.. "77 - 85" birilerinin ateşli çocuklara serinin 2-3, bunun son çeyrek olduğunu ve dirkin atacağı dakikaların yaklaştığını haber verse iyi olur... avrupada olsa dirkve chandler üç faulün üzerine beş-on dakikaya çıkardı - hala bunları attırmak için üzerlerine oynamıyor miamililer - bu da avrupa basketbolunun teorik artısı sanırım.. ilk yarıda molalarda aradığı soluğu bulan miami bu sefer wadein top kaybı lebronun alakasız şutu ile yine 12 sayı geriye düştü ve sanırım iş bitti "77 - 89".. 5,5 dakika kala çalınan topta hızlı hücumu lebrona topu vermeyerek rezil eden chalmers farkı korudu "87 - 94" chalmers hatalarına devam ederken spoelstra onu almayarak ikisinin de burası için çok toy olduklarını gösterdi.. "89 - 99" komedi perdesinin inmek bilmediği devamında 95-105 ile bitti..

son maçında rakibinin pivotu erken faul problemine giriyor lideri 9/27 ile oynuyor; ama maçı kaybediyorsan ne denilebilir ki.. hele bunu dönüm noktalarında hatalar yaparak kazanabileceğin maçı zora sokuyorsan finalde 20/33 faul atıyorsan koçun her maçta bir hata yapıyorsa daha gitmen gereken çok yol var demektir.. sorumluluk almak konusunda ismi büyük adamlar miamide eli sıcak yüreği büyük adamlar dallastaydı..

ribaund asist 39/20 - 40/19 ile kafa kafaya, top kaybı top çalma blok sayıları aynı 7/16/3 - 11/14/1 giden maçın burada olması enteresan.. daha önce belirttiğimiz gibi 100ü bulan maçlarda zaten ibre hep dallastaydı..

nowitski bile maç sonundaki yüz ifadesiyle - bu arada duyguları olduğunu anladık ilk kez - burada seriyi ilk maçta bitimelerine şampiyonluklarına inanamıyordu..

LeBron olmasaydı Dirk nedeniyle - ki zaten bugüne kadar batıda böyleydi - Dallası tutardım, miami kazansa efsane Kiddin yüzüksüz gitmesine elbette burkulurdum, şapka çıkarılması gereken defalarca San Antonionun tokadını yiyen Terry gibi Marion gibi görev adamları Chandler hep hakettiler - miamiyi çarparak almaları ise daha anlamlı ve sonuna kadar kabul etmek istemesemde sonunda itiraf ediyorum çok hakettiler..

rise Dallas Mavericks.. rise in glory..

2010-2011 NBA champion Dallas (yine Miami ile oynanan 2006 serisinden sonra ikinci final ve ilk şampiyonluk)

2010-2011 NBA Final serisi MVP Dirk Nowitski (Tony Parkerdan sonra ikinci yabancı)

10 Haziran 2011 Cuma

absolute five..

iki maçı seyahat nedeniyle kaçırdığım sırada eşitlik bozulmamakla beraber heyecan ve stres bir kademe daha ilerlemiş oluyordu..


2-2 olarak sıfırdan başlanan seride Miami açısından şu ana kadar görülen en büyük dezavantaj LeBronun sayı anlamında özellikle son çeyreklerde etkisiz olması ve daha da moral bozucusu 433 maç sonra serinin 4. maçında tek haneli sayıda kalmasıydı.. içeri dalan parçalayan LeBrondan da eser yok.. Oyunun diğer tarafında ise savunma ve top dağıtma anlamında, üzerine ikili sıkıştırmaları çekerek boş alan yaratma bakımından ise üstün özelliklerini sergiliyordu. Dallasta ise Dirkün yorulmaya başlaması, hastalığı, ve sol elindeki sakatlığı onu sıkıntıya soksa da benchin zenginliği ile bu kapatılıyor..


bu ortamda başlayan dördüncü maçta şu ana kadar olmayan oldu ve dallas lakers serisindeki gibi çılgın atmaya başladı.. lakers bu çılgın üçlük ve genel isabet oranı karşısında dağıldı gitti, miami ise silahlarının alternatifli olması - big 3 - ve chalmersın ortaya çıkıp "bugün winner günüm" demesiyle ilk iki çeyrek çok dengeli geçti.. Bu sayı yağmuruna Wadein sakatlanması eklenince daha ikinci çeyrekten farkın açılması işten bile değildi ama Miami maça tutundu.. aslında ikinci çeyreğin sonunda aksayan wadein maça girmesi dezavantaj bile getirdi diyebilirim.. "60-57"


devre arasında Miami kanadında sorulması gereken soru aslında "biz ne yapıyoruz" olmalıydı, çünkü Miami hücum silahlarından daha da önemlisi aslında bir savunma takımı ve dallas gibi ritim bulunca gözü kapalı şut sokan bir takımla "at-at basketbolu" oynanırsa eninde sonunda kaderinizi onların eline bırakırsınız.. bu nedenle oyunu soğutacak ya da defansif anlamda karşı koyacak bir şablon bekledik ama üçüncü çeyrek de aynı şekilde devam etti.

Wadein geri dönüşü, LeBronun triple double oyunu ve bu bölümde Mike Millerın üçlükleri ile Miami oyuna tutunmayı sürdürdü ve hatta Dallasın oyundan biraz düşmesi - ekstra oyunlara girmesi Miaminin öne geçmesini bile getirdi..

bu kadar moral bozucu şut yüzdesine karşı oyunda kalmak, hatta öne geçmek önemli bir konu ama bu işi buraya kadar getirmişken son 4 dakikada 10-1 seri ile tekrar düşmek de ne oluyor? morali artıp ritim bulması gereken Miaminin gardı neden ve nasıl bu kadar düşebiliyor?

son saniye ve inanılmaz zor üçlüklere yenilerini ekleyerek bu seriyi yakalayan dallas geri kalan bir dakikada 4 sayı öndeyken heyecanlı bir son izleyelim derken terry bahsettiğim akılalmaz üçlüklere bir yenisini eklerken 30 saniye kala 7 sayı ile maçı bitirdi.. ve Miami taraftarlarına televizyonu kapattırdı.. maçın sonucunu nba.com dan alıyoruz 112-103...

seri Miamiye dönerken Spoelstra ve Big3 için alınması gereken ders şu olsa gerek:

DEFENSE.. DEFENSE.. DEFENSE..

3 Haziran 2011 Cuma

We are all witnesses..

miami de serinin ikinci maçına da biraz yorgunluk biraz da hastalık nedeniyle ikinci yarıdan katıldım..

ilk yarı skoru görüldüğünde öncelikle maçın dallasın istediği şekilde geliştiği görülebiliyor.. Miami her ne kadar daha atletik ve hızlı olsa da, yüksek skorlu giden bir maç yüksek asist sayısıyla ibreyi hep dallas tarafına çevirir.. ilk maçtan her iki tarafında ders çıkardığı ortada, özellikle Wade: bu sefer işi maçın sonuna bırakmadı.. Miamide aksayan en önemli parça defansif yönüyle değil ama ofansta 2/11 ile Bosh bu sefer ve inanılmaz ama LeBronun faul riskine girmesi ile çok aktif bir devre geçirememesi; diğer önemli nokta ise bench katkısının neredeyse sıfır olması - Bibbynin katkısı ile biraz toparlasa da.. Dallas tarafında Nowitski hala lokomotif ritmini bulamadı, terry-peja yokları oynarken bu tarafta da marion sürüklemeye stevenson ile ekstra üçlükler ile skor çekmeye devam ediyor.. "28-23" ve "23-23"

ilk yarıyı 9-0 la kapatan Miami Kiddonun da katkılarıyla ikinci yarıya da 6-0 la girerken James ve Bibby ile farkı açtı.. marionun insiyatif alması ve fark çift hanelere çıkınca gelen miami defansıdaki konsantrasyon düşüklüğü maçı koparıp gidebilecekken 4 sayıya bağladı.. daha iyi yüzdeyle oynamasına rağmen nowitski sadece kolay sayılara çıkıyor (6/16), kidd çok fazla hata yapıyor (4 TO) - maç tamamen Miaminin istemesine ve maçtan düşmemesine bağlı - şu ana kadar pamuk ipliğini sadece marion kuruyor (8/12 18 sayı)

üç çeyrekteki dengeyi ya da bir deyişle farkı ortaya koyan top kayıplarına 9-15 in üstüne eklenen 6-2 blok ve 10-6 top çalma oldu..

son çeyrekte Miami yine yükselerek başladı ve fark birden çift hanelere çıktı.. miami düşen defansını toplayıp hızlı hücumları iyi değerlendirince 85-73 geldi 7.37 ye kadar.. bence bu 2-0 dana daha önemli bir mesaj maçta dallasın düşmesi ve kalkması şu ana kadar oynanan 90 dakikada hep Miaminin elindeymiş imajı uyandırıyor.. keza 7 dakika kala 15 sayıya ulaşan fark 3:20 ye kadar miami üstüste dört hücum kaçırınca - ki bu dallas savunması nedeniyle değil biraz da süreyi doldurma adına miaminin hücumu zora sokması nedeniyle oldu - fark 4e kadar düştü.. bu geri geliş bu sefer terrynin oyuna katılması ve isabet bulması ile ikinci yarıya reset atılıp çıkan ve boş oynayan kiddonun üçlüğü ile oldu.. miami hücumunun bu olaylar (başka bir deyim bulamıyorum) sonucuna kroke duruma düşmesi maçı 54 sn kala skora 90-90a bağladı.. bir berbat hücum daha üzerine nowitskinin üçlüğü ile bütün söylediklerimi yemek üzereyken yarı sahadan başlayan hücumda dallasın rotasyonu unutması ve Lebronun iyi görmesi ile Chalmers 0,5 saniyelik sürede süper kritik bir üçlük atarak 24,5 sn kala 93-93 e bağladı.. son hücumda nowitskiyi lebronun değil boshun tutması faul hakkı varken faul yapmaması üstüne wunderkind ters eliyle turnikeyi bırakıp 3 saniye kala öne geçti.. son hücumda mola hakkı olmadığı için tüm sahayı geçmek zorunda kalan miaminin tamsaha pres altında zaten mucize bir basket dışında pek şansı yoktu ve olamadı da - ki orada el yakan topu wade e değil solda bekleyen chalmersa vermek gerekirdi diyorum..

maç sonunu iyi oynayarak buralara gelen iki takım arasında bu sefer dallasın 4. çeyrek geri dönüşü damga vurdu ve özellike mavs için sıradan bir galibiyetten çok daha anlamlı ve güven verici oldu - ne de olsa son 7 dakikaya 7-22 bir seri sığdırdılar...

haydi artık koparın şu maçı çığlıkları ve kutlama hazırlıklarının cümbüşü American Airlines Arenada sürpriz basket duasına dönüşebildiği için I LOVE THIS GAME...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Welcome to Miami :)

2006 nın rövanşı hem isim olarak hem de değer olarak çok daha büyük.. dallasın ihtiyar kovboyları bir daha buralara hem de bu kadar kolay gelemeyeceklerini ve belki de yüzüksüz tarih sahnesinden çekilen onlarca efsaneye karışacaklarını biliyorlar. öte yanda uzun yıllar sonra bırakın 2-3 all starı 3 Süper adam aynı takımda toplantı ve özellikle Bosh James ikilisi yüzük açlıklarını bastırmak için çok fazla şey feda etti - şimdi karşılığını almak istiyorlar..

maçta bu ortamda başladı ve bir NBA maçından ziyade bir Euroleague maçı tadında bir skorla kapandı ilk çeyrek "16-17".. herkes tedirginliğini biraz atıp kendine gelince daha zevkli bir maç izledik "27-27" - ne de olsa burası NBA burası Amerika.. kontrollü oyun öldürücü alan kan emici adam savunmaları set hücumu vs vs hepsinden hevesimizi Euroleaguede aldık zaten artık şov zamanı.. tabiki serinin bu iki takım nedeniyle beklenen bir özelliği savunma limitlerinin normal sezon hatta playofflardan bir kademe yüksek olması.. dallas alan savunmasıyla miami ise hırçın ve boğucu presiyle serinin 100leri bulmadan ilerleyebileceğini hatırlattı..

ilk yarıya dair en önemli nokta Boshun playofflarda alıştığımız kadar yüzdeli gitmemesi, James ve Wadein ise içeriyi çok fazla zorlamaması idi.. bu sürede Miamiyi sırtlayan özellikle Chalmersın üçlükleri oldu.. dallas kanadında skor yükünü Wunderkindden ziyade Terry aldı.. diğer bir nokta ise üçlük yüzdesinin beklenin aksine tabi belki alan savunmasının açık bıraktığı risk sonucu Miami tarafında ekstra yükselmesi oldu - ki bu ikinci yarıda King James ile zirve yaptı..

ikinci yarı Miami için kabus gibi bir 0-7 seri ile başladı ve çaylak Spoelstranın molası ile bizim BIG 3 köşeye sıkışmış boksör misali benche attı.. orada ne olduysa :) sonuç pozitif oldu ve miami tekrar oyuna ortak oldu - ki burada Lebronun peşpeşe 3/3 üçlükleri çok itici oldu; hele bir de üçüncü çeyrek biterken tam da son hücumu berbat kullandı demeye hazırlanırken havada dönerek çıkardığı bir üçlük var ki - sanırım orada Dirkün bile tüyleri ürperdi ve bu maçı bugün alamayız demişlerdir.. üçüncü çeyrekte James ağırlığını koyarken Wade hala kendini nadasa bırakmış ve 4e hazırlıyordu.. dallasta ise terry ilk devre attım benden paso, peja yok ben bugün atamam havasındayken marion gözüpek bir şekilde ağırlık koyaya çalışıyordu.. silahsörlerin sustuğu bugünde stevensonun iki üçlüğü de önemli bir noktaydı dallasın maça tutunma sürecinde.."22-17"

65-61 girilen dördüncü çeyrekte bir şekilde karşılıklı basketlerle ilerleyen maçta çeyreğin ilk kısmının sonuna doğru karşılıklı kaçırılan pozisyonlar ile süre erirken maç bir anda atanın koparacağı bir noktaya geldi ve kaçan 3er pozisyon sonrasında dallasın bu fırsatı değerlendiremeyişi ve Wadein 3,5 dk kala ağırlığını koymak istemesi maçı bitirdi: 79-73 iken bir bloğu bir üçlükle süsleyen Wade skoru 82-73 e taşırken bir pozisyon sonrasında bitime 2:48 kala Jamesin parkta gezercesne boyalı alana girip vurduğu hammer dunk maçı psikolojik olarak bitirdi: 84-75.. sonrasında Wade-James alley-up ve Wade-James-Bosh smacı sadece mesaj niteliğindeydi.."27-23"

önceki serilerinde özellikle maç sonlarını iyi oynayarak kritik maçlar çeviren ve serileri erken sonlandıran iki testiden biri bu maçta kırıldı ve miami serisine devam ederek playofflarda 10. iç sha galibiyetini aldı, dallas ise iki lakers üç oklohoma dış saha galibiyetinden sonra eli boş döndü..

ilk maçta belirleyici olan üçlük yüzdesinin tüm playofflarda olduğunun aksine dallastan miamiye dönmesiydi.. Lebronun 4/5 atması süper ekstra, ilk yarı chalmersın 3 üçlüğü biraz fazla (totalde 3/7) görülebilir.. diğer tarafta dallas da ekstra kötüydü, bench desteği ve zenginliği bu kadar zengin olan takım yokları oynadı: peja-terry-marion üçlüsünün 9/25 de kalması - ki burada marionu ayırmak lazım 6/12 ile görece iyiydi ve ikinci yarıda takımı oyunda tuttu - bareanın boyundan büyük ve ısracı hareketleri ile 1/8 bitirmesi hayal kırıklığı, nowitskinin 7/18 ile alışımışın altında şut kullanması Miami savunmasının artısı, Kiddonun Chandler üzerinden fazla oynayamaması ise kendi hatası olarak değerlendirilebilir. hala dersine iyi çalışan bir Dallasın ibreyi tekrar kendine çevirmesi işten değil.. işte tam orada karşılarına BIG 3 çıkacak.. boshun sertliği bir kademe arttırması, Lebronun 2 değil 3 çeyrek Wadein 1 değil 2 çeyrek oynaması daha fazla içeri katetmesi gibi bir iki vites arttıracak BIG 3 yukarıdaki hamlelere cevabını vermiş olur.. net olan bir şey var ki iş sadece Wunderkinde kalırsa yetmeyecektir - ki buna Cleaveland sendromu diyorum ben :) James de hiç bir zaman yetmemişti...

2-3-2 şeklinde oynana bir seride yarınki maç Miami için büyük önem taşıyor, vahşi batıya 2-0 önde gitmek ve muhtemel bir 4. maç gelibiyeti serinin bir daha Miamiye gelmeden bitmesi anlamına gelebilir..

Stockton Malone Barkley gibi efsanelerin yüzük yolunda hep hüznü yaşadığını ve solup gittiklerini düşünürsek ne Kidd ne de Dirk yüzüksüz giderse üzülürüm diyebilirim.. bu nedenle sonuna kadar BIG 3 ve Miami diyorummm.

uykusuz gecelere..