31 Mayıs 2011 Salı

NBA Finalleri 2011

selamlar NBA dostları

Koskoca bir sezon beklentiler sürprizler heyecanlar hayal kırıklıkları hepsi geride kaldı, hepsi bugünler içindi.. Güzel bir sezona yakışır bir Playoff dönemi geçirdik.. ve işte final..

Chicagonun 13 yıl sonra tekrar lider olarak ortaya çıkması şüphesiz beklenen bir şey değildi, ama Boozer takviyesi genç ve inatçı takım skorer ama takım oyunu oynayan oyuncular ve ne zamandır beklenen patlamayı yapan delici "matkap" Rose ile imkansız da değildi.. Öte yandan BIG3 li Miami beklenen seviyede başlamadı, ama krallar birbirlerine alıştıkça önemli bir seri yakalayarak arzulanan tabloyu sergilediler - playoff yaklaştıkça da mesaj maçlarını daha bir iyi oynamaya başladılar.. Bu dönemde tek problem dallas chicago orlando gibi kafa takımlara karşı aldıkları kötü sonuçlardı.. Bostonun ihtiyarları Rondo desteğiyle yüzüğe her zaman ortak olduklarını gösterdiler.. ama transfer döneminde perkinsi kaptırmalarını hiç bir zaman anlayamadım.. Orlando ise hem inişli çıkışlı hem de fırtınalı bir sezon geçirdi - gele ve giden oyuncular birbirini arattı ve sanırım ibre hep eksi de kaldı..

Batıda başka bir süper üçlü ve ihtiyar grubu -SAS- seri adımlarla liderliği domine etti ve son haftalardaki büyük kayıplar olmasa Jordanlı Chicagonun 72-10 serisini egale edecek hatta geçecek gibi durdu.. Lakers her zamanki gibi normal sezonu dalga geçer ritimde iki ileri bir geri şekilde geçti - ama sanki jackson üstadın 3 peat'iyle pek ilgilenmiyor gibilerdi.. wunderkind liderliğindeki veteran takım Mavs son şansları olduğunun bilincinde bir sezonu çok da iyi bir derece ile bitirdi. Durantin daha uzun yıllar ligi domine edecek adamlardan biri olduğunu zaten Dünya Şampiyonasına görmüştük; o da çılgın atmaya ve takımı sürüklemeye devam etti.


Konferans finallerine kısaca bir göz atarsak:


Doğu: Ağır topların kafa takımlarda kümelenmesi nedeniyle saman alevi dirençler dışında sürpriz çıkmadı.. Bu yolda Melo takviyeli New York Knicksin Amaresiz Bostona dayanamaması normaldi fakat gönül isterdi ki biraz daha çekişmeli geçsin.. Atlantanın Orlandoyu geçmesi belli başlı tek sürpriz olarak kalacak gibiydi.. Vites arttıran BIG3 tedirginliğe yer vermeksizin Bostonu geçerken, Chicagonun Atlantayı beklenenden kolay geçmesi Doğu Finalinde büyük bir çekişme beklentisi yarattı.. ama konferans finali daha ilk dakikadan el yakan topların oynandığı yerdi ve tecrübenin yetenekle birleştiği o noktada zafer kaçınılmazdı. saha avantajını eline bulunduran Bullsun ilk maçı hem de önemli bir mesajla (103-82) alıp artık direnci de artacak derken, ikinci maçta her zaman playofflarda o son hamleyi yapıp işi koparamamakla suçlanan Kral James sahneye çıkarak 29-10-5 lik bir performansla saha avantajını Miamiye taşıdı.. Miamideki ilk maçta beyazlar BIG3 nin alışılmışın dışındaki performansı ile (Sayı Boshtan, Asist Jamesden, Rib Wadeden) kazanıp, ikinci maçta özellikle son periyot ve overtimeda Jamesin domine oyunuyla seriyi 3-1e taşıdı.. içimizdeki Jordan ve Chicago sevgisi bu işin Unitedda bitmesine el vermese de, Lebron James tekrar sahneye çıkıp 28-11-6 lık istatistiği ve kazanma arzusu ile maçı geri döndürmesi Miamiyi finale taşıdı.. tecrübenin önemin 4. maçın uzatmasında ve 5. maçın son 4 dakikasında gördük.. 3 dakikada 18-3lük seri ile 12 sayılık farkı kapatan BIG3 ileriki yıllarda sahne ve şampiyonluk almaya aday Chicagolu gençlere önemli bir ders ve tecrübe verdi..


Batı: Sürprizlerin hiç bitmeyeceği daha ilk turda ilk maçlarda konferans liderlerinin ilk maçlarını sahalarında kaybetmeleriyle belli oldu.. Spurs Memphise Lakersda Hornetsa mağlup oldu.. Tecrübeleri belki de Grizliesin toplamı olan Duncan-Parker-Manu üçlüsü sanırım tüm şarjörü sezonda harcamış olacak ki "direnemediler" - ki bir konferans lideri için her zaman söylenebilecek bir şey değil.. Lakersın adı Paul ve arkadaşlarını elemeye yetecek kadar olsa da iyi sinyal vermediler ve nitekim de 3 peat yolunda pek fazla ilerleyemediler. En fazla çekişmeye sahne olabilecek seri olarak görülen Denver - Thunder eşleşmesinde ise belki de Melo kaybı ve yeni gelenlerin tam oturmaması ve tabi ki KD faktörü ile son çabuk geldi.. yılın olayı belki de 3lük yağmuru altında geçen seride Lakers potasını vahşi batının silahsötlerinden koruyamadı ve bir değil iki değil dört maçtaki >40 % üçlük yüzdesiyle Dallas Kobeyi süpürdü Jackson ütadı emekli etti.. Memphis inadına devam edip zaten normal sezonda 3-1 yaptığı Thunderı zorladıysa da KD ve arkadaşları finale tutundu 4-3.. takım oyunu ve yıldızların savaşında bu seferlik yıldızlar kazanmış oldu.. ama yıldızların sürüklediği takımlar playofflarda aynı sonu yaşar, ya iyi kilitlenirler ya da tükenirler.. sanırım thunder da tükendi ve umutlarını önümüzdeki yıllara yeşertti; dallas 4 oklohama 1


gelelim son noktaya NBA FİNALİ...

GODS of the ARENA: Dallas Maverics - Miami Heat..

bir tarafta takım oyunu bir tarafta yıldızlar karması...

DALLAS kanadında bu hikayeyi bu kadar büyüten her zaman skoru tutan "wunderkind" olsa da, kiddin oyun gücü, 3 silahsörlerin /marion-peja-terry/ 3 lükleri, bareanın desteği, chandlerin cüssesi - kısacası takım oyunu ve silahların çeşitliliği Mavsı sürükleyen buralara kadar getiren esas şey... tek eksik sanırım butler olacaktır - ki normal sezonda aralarındaki maçlarda farkı yaratan butlerın skorerliği olmuştu... ayrıca bunun son şansları olduğunu hepsi biliyor - en az 5 oyuncu 3-4 yıl daha üst seviyede oynayabilecek ama bir daha buraları göremeyebileceklerini çok iyi biliyorlar..


Miami Ateşini ise anlatmaya gerek var mı biliyorum.. gözler hep üzerlerindeydi ve NBA 28-30 takım olalı ilk kez bu kadar büyük isimler biraraya geliyordu.. bu da beklentileri hep yüksek tuttu, hiçbir zaman yeterli olmadılar.. halbuki önce yüzük özlemlerinin egolarının üstünde olduğunu kanıtladılar, sonra atmak kadar şov kadar tutmayı da bildiklerini gösterdiler, mike-mike transferleriyle üçlünün etrafını güçlendirecek akıllı hareketler yaptılar, wade attı King hep triple double civarında gezdi hep çok yumuşak olmakla suçlanan Bosh bile playofflarda amansız bir kaya gibi çarptı hem geride hem ileride.. tek başına haslemin geri dönüşü bile çok büyük bir artı..


şimdi her iki takımında birbirini nasıl tutacağı merak ediliyor.. Dallas bir kere çizginin gerisinden çılgın atmaya devam ederse sonuç çok net olacaktır özellikle dış atışlara karşı yumuşak karnı olan bir Miami karşısında.. yüksek postta dirkün tek ayak fadeaway ve omzunun arkasından çıkardığı şutların muhatabı James olacak gibi, içeride kidd-chandler oyununu Wade - Bosh ne kadar süzebilecek göreceğiz.. yaş ve atletizm farkını göz önüne aldığımızda da özelilkle kapılacak toplar ve fart breakler ile Miaminin etkili olacağını tahmin ediyorum..


TAHMİNİM: 4-2 Miami Şampiyon


Uykusuz Geceler :)


ttp://www.nba.com/gameline/20110531/


eJdeR

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Barcelona

Barcelona aslında çok tatsız bir bahaneyle çıktığım bir seyahat ama bu şehir insanı olan bütün stresi ve sıkıntısıyla bile kucaklayıp arındıracak kadar güzel...


sanırım bütün Barcelona turları La Rambla caddesinde başlayacaktır. Gündüz ayrı güzel gece ayrı güzel bu cadde çok uzun olmamasına rağmen saatlerinizi geçirebileceğiniz bir yer. Sokak her iki yanında hediyelik eşya dükkanları ve cafe restorantlar ile dolu; sokak aralarında ise cafeler ve barlar sizi bekliyor. Hediyelik almadan önce birkaç dükkan dolaşmakta ve akşamları almakta fayda var; pazarlıksız almayın :)


Öğleden sonra başlayıp gece geç saatlere kadar adımbaşı bir sokak sanatçısının büründüğü farklı bir karakter ile fotoğraf çekilebilir, başta breakdance grupları ve ilüzyonistler olmak üzere gösteriler izleyebilirsiniz. Bul karayı al parayı tarzı kumpaslara gelmeyin benden söylemesi :=)



La Ramblanın Placa de Catalunya tarafına giderken solda kaln mutlaka uğramanız gereken bir yer Mercat de La Bouqueria.. Burada çeşit çeşit meyveler, balıklar ve çikolata şekerlemelerin renk cümbüşünü görebilirsiniz. tavsiyem çikolata kaplı fındıklar ve karşık meyve sularından denemeniz... bu arada eJdeR meyvesi - Dragonfruit/Pitaya denemeniz.


Ağzımızı tatlandırdıktan sonra Catalunya meydanında El Corte Ingles'i keşfedip alışveriş için ilk durağımızı belirlemiş oluyoruz - aman dikkat 7 katı beş altı saatte geçirme tehlikesi var.. hemen onun yanında Passeig de Gracia üzerinden Avenue Diagonale çıkabiliriz. Bu güzergah yaklaşık 5-6 kilometre ve akşınıza gelen tüm önemli markaların mağazalarını ve büyük alışveriş kompleksleriniz görebilirsiniz. meraklısı kaçırmayacaktır, Hard Rock Cafede Placa de Catalunyada - bir akşam Californian Burgerinden tadıp kalabalığa karışılmalı..

La Ramblanın deniz tarafında Mirador de Colom - Christopf Colombun heykelini görebilirsiniz. Burada heykelin dikili olduğu 60 metrelik sütuna çıkara panoromik manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Daha sonra sahildeki Port Vellde tura devam edebilriz.. L'Aquarium de Barcelona yüzlerce türden binlerce hayvanı yakından görebilir, 80 metrelik - ocenarium - cam tüp içinde balıklardan köğekbalıklarına kadar bütün türlere ir cam mesafesinde yaklaşabilirsiniz.

Mare Magnumda yemek ve alışveriş molasından sonra, IMAX sinemada 3d heyecanı yaşayıp, inanılmaz büyük ve kalabalık yat marinasının yer aldığı deniz kenarında ya da Parc de Ciutadellada dinlenirken sıraki maceralar için bir sıralama yapbilirsiniz.






Barcelona deyince ilk sırada hepimizin aklına gelmese de, şehirde en ön plandaki aktivitelerden biri büyük ispanyol mimarı Gaudinin eserlerini görmek. Casa Batllo, Casa Mila, Casa Calvet gibi yapılar şehrin önemli merkezlerinizde karşınıza çıkıyor, komikten ziyade sürrealist ve asimetrik daha teknik tanımlar olacaktır ustaya saygıda kusur etmemek adına.. bu yapılara uğramasak bile Parc Guell mutlaka gidilmesi gereken bir nokta.



Gaudinin şehre imzasını attığını La Sagrada Familiayı görünce farkediyorsunuz. Bu devasa katedral ne Köln Dom'unun korkutucu izlerini, ne Notre Domun esrarengiz havasını ne de rus benzerlerinin şaaşasını taşıyor ama çılgın Gaudinin dünyaya bakışının eğlenceli mimarisinin tüm izleriyle benzersiz ve hayran edici.. hala tamamlanmamış olması ise sanırım Barcelona turizminin bitmesi özellikle istenmeyen bir şehir efsanesi..





bir sanat uzmanı olmasak bile Gaudiden kopamıyoruz.. Parc Güell Şehre hakim el Carmel tepesinde hem Gaudinin 1900-1914 yılları arasında yıllarındaki ürünü eserlerin, hem sokak sanatçılarının müzki ve gösterilerinin hem de okyanusa kadar uzanan eşsiz Barcelona manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.






şehre hakim bir diğer tepe ise montjuic. eğlenceli ve keyifli funiküler + teleferik yolculuğu ile çıkılıyor tepeye.. tepeden aşağıya geze geze keyifli ama biraz uzun bir yolu göze alıyorsanız bileti gidiş dönüş almaya gerek yok..


17. yüzyıla uzanan kale kimi zaman şehrin koruyucusu kimi zaman ise hapishane görevi görmüş tarihi ama pek de esaslı olmayan bir kale - özellikle ülkesinde surlar ve kaleler sıradan olan bir türk için.. ama liman, port vell ve şehrin diğer kısımlarına hakim bu tepenin manzarası özellikle denize yakın olması nedeniyle harikulade.




Eğer Gaudi ile sanata doymadıysanız biraz daha ağır bir konsept ile Museu Nacional d'Art de Catalunya da Montjuicde..


Camp Nou sanırım herkesi görülecek gidilecek listesinin başınadır.. ben gidemedim gitmeyen herkesi kınarım.. Barcelona müzesindeki kupa denizinde yüzmek, Camp Nouda en üst sıraya geçip fotograf çekilmek, gaza gelip bir forma almak (80 - 100 €dan başlar - dikkat) olmazsa olmaz.. kendiniz gidebileceğiniz gibi La Rambladaki tur ofislerinden yerinizi ayırtabilirsiniz..


tabi kısa bir barcelona ziyaretine sığdıramadığım mutlaka daha onlarca şey var ama bu kadarı için bile Barcelona mutlaka ziyaret edilmeli..


Ulaşım:

Havaalanı-Şehir: Havaalanı şehre 17 km uzaklıkta bu nedenle taksi biraz tuzlu olabilir, yaklaşık 30-40 € tutacaktır. bunun yerine havaalanından direkt Placa de Catalunyaya ulaşım sağlayan Aeroport (?) otobüs hatları var ve gayet makul..

Şehiriçi: Şehiriçi ulaşım için yaygın metroağı kullanılambilir. Bir şehir haritası ve metro link haritası ile çok rahat gezebilirsiniz. 10luk biletler daha makul. Öte yandan benim gibi yürüyerek gezmeyi sevenler için yukarıdaki bölgelerin hepsi biraz tatlı yorgunluk sonucu yürüyerek gezilebilir :)


Nerede Kalınır:

Hosteller ve küçük butik otellerin hepsi sanırım vasatın üzerinde hizmet vermektedir - ne de olsa bir turizm şehri. Öte yandan ben La Rambladaki Catalonia zincir otelinde kaldım. Bütün şubelerinin belli bir seviyenin üstünde olduğu söylenebilir.


sevgilerimle


eJdeR



9 Mayıs 2011 Pazartesi

Atina (Athens) - 03/2011



Atina seyahat edilmesi gereken yerler listesinin ilk 10unda olmasa bile mutlaka görülmesi gereken bir yer.


Deniz ve nehir etrafına kurulan tüm avrupa şehirlerinin aksine Atina geçmişinden kopamayıp Akropolis etrafında büyüyen bir şehir - tabi ki güeyde Pire limanında denize kavuşuyor.


Şehrin kalbinde akropolis var. Akropolis tek bir yamacı olan sarp bir tepenin üstünde.. eskiler tanrılara adamakta pek de haksız sayılmaz.



Akropolis MÖ 3000 yıllarına dayanan geçmişiyle her çağın merkezi olan yer. Günümüzdeki önemiyse Antik Yunanistanın en önemli eserlerini içinde barındırıyor olması: Parthenon, Erectheion ve Atina Nike Tapınağı..













Giriş 12 €, fakat bu bilet ile şehir merkezindeki tüm açık hava müzelerine girebiliyorsunuz: Agora, Roma Hamamı, Kerameikos, Dionysos Tiyatrosu, Olympian Zeus tapınağı..





Akropolisin arkasına düşen Antik Agora antik yunanın şehir merkezi diyebiliriz - çoğu şey zarar gördüğü için hayalinizde tamamlamanız gerekiyor. Agoranın hemen aşağısındaki Hephaestus tapınağı daha küçük boyutlu olmasına rağmen en iyi korunmuş tapınak ve diğerleri hakkında epey fikir veriyor.






Akropolisin öteki kanadında ise Hadrian Kapısından girilerek ulaşılan Olympian Zeus tapınağı var. Malesef onunda sadece 16 sütunu kalmış. geçen yüzyılda yıkılan sütunlardan birisini gördüğünüzde o dev sütunların yapımına ilişkin bir sırrı keşfediyorsunuz. MÖ 6. yüzyılda başlayıp MS 2. yüzyılda Roma İmparatoru Hadrian döneminde bitirilebilen antik dünyanın en önemli ve en büyük tapınaklarından birisini bu halde görmek üzücü.. Bu arada belirtmek gerekirse aynı Hadrianın Kütahya Çavdarhisarda bulunan Aizanoide de bir Zeus tapınağı inşa ettirdiğini belirteyim; buradaki tapınağın hem ana duvarlarının önemli bir kısmı hem de alt katındaki sunağı sapasağlam durmakla beraber Anadolumdaki tüm tarihi zenginlik gibi unutulmuş durumda..










Olimpialı Zeus tapınağının hemen arkasında Panathenaic Stadyumu görülüyor (giriş 3€ - karşıdan bakmak bedava). At nalı şeklinde yapılan stadyumun 60000 kişi kapasitesinde olduğunu öğrenmek ise büyüleyici. Pistin uzunluğu yaklaşık 400 m.




Daha sonra Lycabettus tepesine çıkıp (yürüyerek? ya da funiküler ile) günün yorgunluğunu kahvenizi uçsuz bucaksız Atina manzarasına karşı yudumlayarak atabilirsiniz..



Syntagma meydanı Parlemento binasına evsahipliği yapmaktan öte alışveriş merkezinin başladığı yer.. Meydanın aşağı kısmında Ermou caddesinde ünlü markalar ve ara sokaklardaki küçük dükkanlar saatlarinizi almak için sizleri bekliyor olacak. Hediyelik eşyalar için Plaka bölgesindeki dükkanları ve Agora civarı tercih edilmeli.





Döneri "Gyros", Haydariyi "Tzatziki", Adanayı "Kebab"olarak yemek isterseniz seçenek çok fazla. Yerel ve uluslararası coffee shoplar (starbucks ve costa cafe), fast food zincirleri (mcdonalds ve goodys) ve sandviç clublar (everest) tercih edilebilir. Agora boyunca yer alan cafelerde Akropolis manzaralı geniş bir menü var. Syntagma ve Plaka arasındaki Hard Rock Cafe çok mütevazı ama menü ve müzik itibarıyla tatmin edici.



İki günlük bir tur sonunda zoraki olarak yunan alfabesininde başlangıç seviyesini geçip artık dükkan isimlerini okuyabildiğinizi farkettiniz mi?



Ulaşım:






Havalimanı-Şehir: ben yandım siz yanmayın, taksilere kanmayın (40 €) , 3 otobüs hattıyla şehir merkezinin belli noktalarına servis var (5 €)


Şehiriçi: Şehir merkezi ve bahsettiğim yerler yaya olarak gezilebilir. Tramvay hatları ile şehrin diğer kısımlarına ulaşım çok rahat - cebinizde bir hat haritası olsun yeter. Otobüsleri kullanmak yunan alfabesi kullanıldığı ve rota konusunda pek fikir vermediği için neredeyse imkansız.. Hop on Hop off turları Pire - Liman tarafına kadar uzanmayacaksanız bence lükse kaçar..




Nerede Kalınır:


Plaka bölgesinde mümkünse Akropolis manzaralı. Athens Gate oteli şık ve keyifli.. Daha bütçeye uygun olması açısından plaka civarında apart ve hostel sınıfında olmayan 2-3 yıldızlı küçük oteller seçilebilir..





Görüşmek üzere...

8 Mayıs 2011 Pazar

merhaba :)

Selamlar

Ben eJdeR, an itibariyle belki de bitmek tükenmek noktasına gelmiş blog işine girerek bende sonsuzluğa uzanan paylaşıma katkıda bulunmak istedim.

kimi zaman yaşananları kimi zaman gezip gördüğüm yerleri olayları naçizane paylaşmaya çalışacağım.

acemi olduğum için içerik ve görselliği zenginleştirmek biraz zaman alacaktır ama ondan sonra değeceğini düşünüyorum...

görüşmek üzere,

sevgilerimle.