geçmiş yıllardaki eurobasket tecrübemizden midir, tanjevicin dönüşünden mi yoksa açıklanan kadrodan mı bilinmez bu sene eurobaskette türk milli takımı elenene kadar izlemedim.. allahtan mucize bir galibiyet olmadı da ilk turda elendik, hem önümüze bakmak için bir parça umut doğdu (gerçi ne umudu, yunan ve ruslar duruken biz mi alacağız wildcard - yani uzun bir ara var toparlanmak için) hem de kalan maçları keyifle izlemek için bahane..
ilk tura bir göz atarsak aslında yalnız olmadığımızı göreceğiz, artık kimin bahanesi daha sağlamsa...
A grubunda Almanya B grubunda Makedonya ve D grubunda da Türkiye hayal kırıklığı yarattı; aksine belçika ukrayna letonya ve finlandiya turnuvanın yıldızları oldu da diyebiliriz. Almanyanın ümit vaadeden 89 jenerasyonu genç kadrosu fransa galibiyeti ile yaptığı büyük açılışı sürdüremedi ve belçika/ukraynanın hızlı temposuna ayak uydurmaya çalışırken kaybolup gitti. c grubu ise ev sahibi gruplarının son yıllardaki en kaymak örneğiydi, güle oynaya hatta oynamadan bir üst tura çıktılar..
ikinci raund, E grubunda, 90 jenerasyonu teodosiçsiz (ama ivkoviç üstatlı) sırbistan ilerlerken, tecrübeli litvanya ile şampiyonluk iddiasıyla ağır abilerini toplayıp gelen fransa yükseldi.. dördüncü koltuğu ise ilk turda belçika ikinci turda sırbistan galibiyeti bulunan ukrayna bileti kaptı..
kağıt üstünde ölüm grubu olarak değerlendirilebilecek F grubu ise çok zayıf geçti; türkiyenin grubundan çıkan 3 takımın grubu 3-6 bitirmesi - ki galibiyetlerin 2si her şeyin bittiği son maçlarda alındı - açıkça türkiyenin durumunun da ne kadar kötü olduğunu bir daha özetliyor.. dengesiz italya son yılların en savruk ispanyası ve dahi bir şekilde slovenya yürüyedururken kadro kalitesi ve zenginliği ile yunanistanın elenmesi üzücü..
şimdi gelelim çeyrek finallere..
ispanya açıkçası ikinci tur gevşekliğini sonuncu olup sırbistanı karşısına alarak ödedi - ya da zaten öyle istedi görünüyor.. tecrübeli ispanya pota altında krstiç ile marc sayesinde rahat eşleşip, dış şutlarda sırplarla aşık atacak, guard pozisyonunda ise birkaç fersah ağır basacak.. rahat bir galibiyet ile ispanya diyorum, ama ivkoviç usta oradayken nokta koymuyorum..
diğer 1/4 eşleşmesi olması gerektiği gibi, hırvatlar son sekizin tek gazozu ukraynayı köpürtecek hüpletecek gümletecek..
dragic bros'un slovenyası karşısında fransa güzel bir eşleşme, çok keyifli olacak.. her seken topun slovenlere armut gibi 15-20 hücum ribaundu olmadığı ve leblebi gibi üçlük atmadığı bir maçın başabaş geçmesini bekliyorum. ev sahibi avantajı da yabana atılmaz. bununla beraber euroleague tecrübesine karşı atletik nba kadrosu hücumda zorlanacak diye düşünüyorum. az farkla ve torpille fransa..
litvanya italya eşleşmesi de enteresan bir eşleşme.. bellinellinin zırvalamadığı bir maçta italya bir adım önde..
bu durumda fransa - ispanya ve hırvatistan - italya eşleşmelerinden bir hırvatistan - ispanya finali de bekliyorum.. yine yeniden belirtmek gerekirse türkiye ve yunanistanın şu tırt şampiyonanın devamını izlerken dudaklarını tırnaklarını kemirdiklerine eminim.. yazık oldi...
eJdeR
17 Eylül 2013 Salı
8 Eylül 2013 Pazar
olimpiyatları neden almamalıydık...
önce şunu söyleyerek başlayalım, bu kadar tırt bir zamanda alamadıysak hiç alamayız, neden mi; amerika ve asyadan sonra 2024te avrupaya dönecek olimpiyatta almanya gibi sağlam rakiplere karşı yarışacağız.. istanbulda olsa orada olmak için kendi çapında bir servet verebilecek bir sporseverin sözleri bunlar, muhalif partizan ya da koyun bir piyonun değil - ona göre düşünerek okuyalım.
sonra şuradan girelim; son anda falan kaybetmedik; çatır çatır baştan kaybettik - arkadaş kazanmanın yolu kaybettiğini kabul etmektir, ki sonrasında kazanmak için eksiklerini göresin. şimdi size bal gibi bilip de pas geçtiğiniz bir gerçeği hatırlatıyorum; o çok iddialı programımız ile ilk oylamada bırakın japonya ile yarışmayı kendi ülkesinde protestolar olan hemen hemen tüm otoriteler tarafından yarış dışı görülen madrid ile berabere kaldık!!!! bu sırada japonya 42-26-26 ile farkı koymuştu zaten.. yooo hayır, ben buradan mesajı alıp itidalli olacak dediğim sayın türkish otoriteleri gaz pompalamaya devam etti ama ne oldu; ispanyanın çoğunluk oyları da japonyaya gitti.
her ne kadar olimpiyatın futbol seviyesinden baya bir ileride olduğunu bilsem de; dünya kupasının katara verilmesi (şike, rüşvet vs..) nedeniyle bir sürpriz olur mu diye bi tık umudum da yok değildi.. aam ioc halen ilkeleri üzerinden devam eden son yıllardaki organizasyonlardan referanslar alan bir kurum olduğunu bir daha gösterdi..
tanıtım filminden girecek olursak, ispanya ve japonya filmlerinde sportif aksiyon varken bizim filmimizin teması istanbula gelin su çok sıcak harika olucak tadında.. çünkü japonlar bu olimpiyat başvurusunun ön gerekliliğinin 2012de başarı olduğunu görüp jenerasyon programında ilerledi olimpiyatlarda japonları gördük ve bunu kullandılar.. biz ne yaptık armut gibi madalya topladığımız güreş ve halterde nal topladık, final kovalayan jenerasyon mu- tabi o da olur inşallah... bu konuyu yüzeysel bulanlar için rakamlarla taçlandırmak gerekirse;
(jpn-türk-isp sıralamasıyla)
son olimpiyatta yarışan atlet sayısı 303-114-289
son olimpiyatta madalya sayısı 38-5-17
son dünya atletizm şampiyonasında yarışan atlet sayısı 41-10-41
son dünya yüzme şampiyonasında yarışan atlet sayısı 51-21-69
son dünya atletizm ve yüzme şampiyonalarının tarihini bilmeyenler burada inebilir, ve müslüman ülkeye olimpiyat vermediler, sporu ve barışı yayma fırsatını kaçırdılar türküsüne fa minörden devam edebilirler..
doping açısından sıkıntısı olmayan bir ülkeye karşı doping ajansını yeni kurmuş ve temizliğe yeni başlamış (yakalanmış demek daha doğru aslında) bir ülkenin yes/no sorusu ile geçiştirebileceği bir platform değil olimpiyat malesef. tabi burada teknolojik öndeliğin faydası dopingi iyi gizliyor olabilirler diyenleri trenden atmadan önce söylemek istediğim bir şey var; oğlum bak git.. zira gizleyemeyeceğin dopingi yapmak sadece hırsızlık değil aptallık da göstergesi..
sportif açıdan en hafif tabirle vasat ama iddialı olarak değerlendirilebilecek bu adaylık psikolojisi, sosyo-politik yönden ise daha bir aciz ve yüzsüz; sanırım hantallaşan siyasi yapı içeride yedirdiği her türlü dalavereden o kadar sarhoş olmuş ki, dışardıda da sallasa kapılacak sanıyor; g-20 zirvesinde amacı ne olursa olsun savaş kulisi yapıp olimpiyatları bölgeye barış için gelmesi için istemek; halen ülkenin birçok bölgesinde gençlere gaz sıkılmasını geçtim, gençler de kendilerini demokratik eylemlerle ifade edebiliyor kalıbını bir gelişmişlik bildirgesi tadında sunmak, en büyük artımızı her ne işe yaradığı henüz bilinmeyen ama bir türlü vazgeçmediğimiz iki kıtayı birleştirmek limitinde bıraktı..
ekonomik stabilitesini dış sıcak paraya endekslemiş bir ülkenin son on yılların en büyük yatırım planı ile gitmesi de şarkii bakış açısı ile gurur duyulacak bir şey olabilir ama batılı dünya düzeninde endişe ve korku vericidir. ulaşım ve altyapı eksiklerini halkı için giderememiş bir yapının 7 yıl içerisinde üstüne bir de yeni tesisler ile birlikte yapması pek inandırıcı değil malesef. binaların yapılması değil imkansız ve zor olan bunun ülkeye getireceği yüktür inandırıcılığı yok eden.. herseyi tastamam olan ingiltere 4 milyar civarında bir bütçe koyduğunda son fatura 13 milyar civarında ciro edildi; peki enflasyon 4,7 dolar kuru 1,9 olarak referans alınan mevcut türkiye hesabı şimdiden çakmadı mı dersiniz..
çok iyi yaptığımız şeyler de var tabi, p&r ya da göz boyamak, günlük hayatta kendine yer bulamayan engelli insanlarımızı temsilen engelli sporcumuz en önde girdi, sporcularımız protokolün en ön sırasında yer aldı, çok güzel balon fikirler; allah aşkına ödeneği olmadığı için inşaatlarda çalışan şampiyon sporcularımız var bu ülkede, engellilerin sosyal hayattaki rolünü hepimiz biliyoruz, hangi protokol sırasında kimlerin koltuk sevdasına düştüğünü de.. diğer tüm başlıklar gibi burada da söylenecek tek söz var; yemediler..
günümüz kamplaşmış türkiyesinde olimpiyat bile bir iç politika malzemesi yapılma yolunda başarı ile ilerliyor; işin enteresan tarafı beş olimpik dal bile sayamayacak canlar olimpiyatların alınması için borazan çalarken en ön sıralardan izlemek isteyecek adamlar karşı çıkıyor. işte bu bile olimpiyatı haketmediğimizi gösterir, henüz kendi insanını bile ikna edememişken (etme gerekliliğini görmemişken) nasıl olurda dünya delegelerini ikna edebilirdin? yeri değil ama o çok sevdiğimiz suudların delegesi neden gelmedi acaba oylamaya, ya mısır delegesinin oyunu nasıl kaybettik, hatırlayan.. japonyada mart ayında gördüm olimpiyat arzusunu her yerde, bizde bir on gün öncesine kadar ne vardı? ya allah aşkına bu ülkenin spor bakanı yoldan kına yakın diye tweet atıyor, olimpiyat gibi büyük bir değeri nasıl emanet edersin ya bu adama..
kamplaşmadan daha da tehlikelisi yalaka insanlar; kaybedene kadar aklı selim kimse konuşturulmazken sunumlar boyunca inandırılmış bindirilmiş kıtaların goygoyunu izledik; japonyada fukuşima ile dalga geçip bize artı yazanlara canlı bağlanıp sormak istedim sinop ve mersini, ispanya sunumunu vasat bulanların suratını görmek istedim beraberlik sonrası.. tabi futboldaki başarısızlığı bile süzemeyen eleştiremeyen güzel insanımın sonuca bu durumda yorumu ne oluyor; gavurlar bize vermedi.. almanlar 2002 dünya kupasındaki yalan başarıyı görmezden gelip atılım yapmasaydı bu güzel jenerasyonları gelmezdi, biz ise görece haklı başarımızın mirasını yemeyi seçip almanların yetiştirdiği çocukları çalmakla övünüyoruz.. baskette 2001-2010 şampiyonalarında evsahibi pozisyonunda aldığımız başarıların yanından bile geçemedik daha da iyi kadrolarımızla, ödülü ne oldu, tanjeviç üstadı 2013te başa getirip 0-3 çekmek.. iddialı olduğumuz iki sporda bir hedefimiz sistemimiz başarımız yok nasıl olur da inanmamı beklersiniz 2020yi aldıktan sonra sporcu atılımı yapabileceğimize..
http://www.youtube.com/watch?v=pdQCNlU79vs
sevgiler..
sonra şuradan girelim; son anda falan kaybetmedik; çatır çatır baştan kaybettik - arkadaş kazanmanın yolu kaybettiğini kabul etmektir, ki sonrasında kazanmak için eksiklerini göresin. şimdi size bal gibi bilip de pas geçtiğiniz bir gerçeği hatırlatıyorum; o çok iddialı programımız ile ilk oylamada bırakın japonya ile yarışmayı kendi ülkesinde protestolar olan hemen hemen tüm otoriteler tarafından yarış dışı görülen madrid ile berabere kaldık!!!! bu sırada japonya 42-26-26 ile farkı koymuştu zaten.. yooo hayır, ben buradan mesajı alıp itidalli olacak dediğim sayın türkish otoriteleri gaz pompalamaya devam etti ama ne oldu; ispanyanın çoğunluk oyları da japonyaya gitti.
her ne kadar olimpiyatın futbol seviyesinden baya bir ileride olduğunu bilsem de; dünya kupasının katara verilmesi (şike, rüşvet vs..) nedeniyle bir sürpriz olur mu diye bi tık umudum da yok değildi.. aam ioc halen ilkeleri üzerinden devam eden son yıllardaki organizasyonlardan referanslar alan bir kurum olduğunu bir daha gösterdi..
tanıtım filminden girecek olursak, ispanya ve japonya filmlerinde sportif aksiyon varken bizim filmimizin teması istanbula gelin su çok sıcak harika olucak tadında.. çünkü japonlar bu olimpiyat başvurusunun ön gerekliliğinin 2012de başarı olduğunu görüp jenerasyon programında ilerledi olimpiyatlarda japonları gördük ve bunu kullandılar.. biz ne yaptık armut gibi madalya topladığımız güreş ve halterde nal topladık, final kovalayan jenerasyon mu- tabi o da olur inşallah... bu konuyu yüzeysel bulanlar için rakamlarla taçlandırmak gerekirse;
(jpn-türk-isp sıralamasıyla)
son olimpiyatta yarışan atlet sayısı 303-114-289
son olimpiyatta madalya sayısı 38-5-17
son dünya atletizm şampiyonasında yarışan atlet sayısı 41-10-41
son dünya yüzme şampiyonasında yarışan atlet sayısı 51-21-69
son dünya atletizm ve yüzme şampiyonalarının tarihini bilmeyenler burada inebilir, ve müslüman ülkeye olimpiyat vermediler, sporu ve barışı yayma fırsatını kaçırdılar türküsüne fa minörden devam edebilirler..
doping açısından sıkıntısı olmayan bir ülkeye karşı doping ajansını yeni kurmuş ve temizliğe yeni başlamış (yakalanmış demek daha doğru aslında) bir ülkenin yes/no sorusu ile geçiştirebileceği bir platform değil olimpiyat malesef. tabi burada teknolojik öndeliğin faydası dopingi iyi gizliyor olabilirler diyenleri trenden atmadan önce söylemek istediğim bir şey var; oğlum bak git.. zira gizleyemeyeceğin dopingi yapmak sadece hırsızlık değil aptallık da göstergesi..
sportif açıdan en hafif tabirle vasat ama iddialı olarak değerlendirilebilecek bu adaylık psikolojisi, sosyo-politik yönden ise daha bir aciz ve yüzsüz; sanırım hantallaşan siyasi yapı içeride yedirdiği her türlü dalavereden o kadar sarhoş olmuş ki, dışardıda da sallasa kapılacak sanıyor; g-20 zirvesinde amacı ne olursa olsun savaş kulisi yapıp olimpiyatları bölgeye barış için gelmesi için istemek; halen ülkenin birçok bölgesinde gençlere gaz sıkılmasını geçtim, gençler de kendilerini demokratik eylemlerle ifade edebiliyor kalıbını bir gelişmişlik bildirgesi tadında sunmak, en büyük artımızı her ne işe yaradığı henüz bilinmeyen ama bir türlü vazgeçmediğimiz iki kıtayı birleştirmek limitinde bıraktı..
ekonomik stabilitesini dış sıcak paraya endekslemiş bir ülkenin son on yılların en büyük yatırım planı ile gitmesi de şarkii bakış açısı ile gurur duyulacak bir şey olabilir ama batılı dünya düzeninde endişe ve korku vericidir. ulaşım ve altyapı eksiklerini halkı için giderememiş bir yapının 7 yıl içerisinde üstüne bir de yeni tesisler ile birlikte yapması pek inandırıcı değil malesef. binaların yapılması değil imkansız ve zor olan bunun ülkeye getireceği yüktür inandırıcılığı yok eden.. herseyi tastamam olan ingiltere 4 milyar civarında bir bütçe koyduğunda son fatura 13 milyar civarında ciro edildi; peki enflasyon 4,7 dolar kuru 1,9 olarak referans alınan mevcut türkiye hesabı şimdiden çakmadı mı dersiniz..
çok iyi yaptığımız şeyler de var tabi, p&r ya da göz boyamak, günlük hayatta kendine yer bulamayan engelli insanlarımızı temsilen engelli sporcumuz en önde girdi, sporcularımız protokolün en ön sırasında yer aldı, çok güzel balon fikirler; allah aşkına ödeneği olmadığı için inşaatlarda çalışan şampiyon sporcularımız var bu ülkede, engellilerin sosyal hayattaki rolünü hepimiz biliyoruz, hangi protokol sırasında kimlerin koltuk sevdasına düştüğünü de.. diğer tüm başlıklar gibi burada da söylenecek tek söz var; yemediler..
günümüz kamplaşmış türkiyesinde olimpiyat bile bir iç politika malzemesi yapılma yolunda başarı ile ilerliyor; işin enteresan tarafı beş olimpik dal bile sayamayacak canlar olimpiyatların alınması için borazan çalarken en ön sıralardan izlemek isteyecek adamlar karşı çıkıyor. işte bu bile olimpiyatı haketmediğimizi gösterir, henüz kendi insanını bile ikna edememişken (etme gerekliliğini görmemişken) nasıl olurda dünya delegelerini ikna edebilirdin? yeri değil ama o çok sevdiğimiz suudların delegesi neden gelmedi acaba oylamaya, ya mısır delegesinin oyunu nasıl kaybettik, hatırlayan.. japonyada mart ayında gördüm olimpiyat arzusunu her yerde, bizde bir on gün öncesine kadar ne vardı? ya allah aşkına bu ülkenin spor bakanı yoldan kına yakın diye tweet atıyor, olimpiyat gibi büyük bir değeri nasıl emanet edersin ya bu adama..
kamplaşmadan daha da tehlikelisi yalaka insanlar; kaybedene kadar aklı selim kimse konuşturulmazken sunumlar boyunca inandırılmış bindirilmiş kıtaların goygoyunu izledik; japonyada fukuşima ile dalga geçip bize artı yazanlara canlı bağlanıp sormak istedim sinop ve mersini, ispanya sunumunu vasat bulanların suratını görmek istedim beraberlik sonrası.. tabi futboldaki başarısızlığı bile süzemeyen eleştiremeyen güzel insanımın sonuca bu durumda yorumu ne oluyor; gavurlar bize vermedi.. almanlar 2002 dünya kupasındaki yalan başarıyı görmezden gelip atılım yapmasaydı bu güzel jenerasyonları gelmezdi, biz ise görece haklı başarımızın mirasını yemeyi seçip almanların yetiştirdiği çocukları çalmakla övünüyoruz.. baskette 2001-2010 şampiyonalarında evsahibi pozisyonunda aldığımız başarıların yanından bile geçemedik daha da iyi kadrolarımızla, ödülü ne oldu, tanjeviç üstadı 2013te başa getirip 0-3 çekmek.. iddialı olduğumuz iki sporda bir hedefimiz sistemimiz başarımız yok nasıl olur da inanmamı beklersiniz 2020yi aldıktan sonra sporcu atılımı yapabileceğimize..
http://www.youtube.com/watch?v=pdQCNlU79vs
sevgiler..
14 Temmuz 2013 Pazar
man of steel... aka superman...
devam filmlerinin bile seyirciyi tatmini o kadar zorken, yeniden çevrimlerin -dijital avantajlar dahilinde bile- tutunabilmesi saygı görmesi çok ama çok zor; neticede örneğin kim dakikalarca supermanin dünyaya geliş hikayesini tekrar izlemek ister.. üstüne bir de 80 lerde superman'i tanıdığımız seride, christopher revee (rip!..) superman'e öyle böyle değil aşılamaz bir karizma katmışken.. malum 78 ve 80deki karizmatik hikayenin üstüne 83te çekilen serinin üçüncü filmi -belki de richard pryorın absürd karakteri yüzünden- bile çok saygı görmemişti.. 90 ların louis & clarkı; aksiyonu bol komedi sosu dozunda gelmiş geçmiş en güzel louis lane'i teri hatcher ile (margot kidder'e de saygılar tabi) belki de dizi olması sebebiyle ilgi görmüş beğeni toplamıştı.. gel gelelim, 2006da kocaaa supermani dünyaya döndürüp hikayesi tadımsak ve yorucu, zipperman'i ezik bir halde yeni nesile ve kahramanlar alemine rezil etmişlerdir.. seleflerini ezen en iyi noktası belkide gene hackman'ı bile geçen lex luthor'u ile kevin spacey'di - ki deli rolüne çok yakışır.. (bak yazdıkça hatırlıyorum, tamam, kate bosworth'a da selamlar).. 2000 model superman smallville'i izlemedim be şeker - otur sıfır :(
şimdi bu yekün altında değerlendirirsek, pek sağlam bir şey bulamayacağımı düşünerek girdiğim film hakkında, baştan söyleyeyim, olmuş.. sıcak yaz günlerinde şehre saplanıp kaldıysanız, superman'e bir uğrayın derim.. referans olarak filmde christopher nolan imzası (yazar/producer) olduğunu söylemem yeterli olacaktır herhalde; bir de zack snyder yönetmeni - 300 spartalı, watchmen, sucker punch diyorum..
hikaye supermanın dünyaya gelişi ve superman II'deki general zod'un dünyayı istilası arasında bir füzyon.. kriptonun yok oluşu detayları sarksa da hikayenin bilinen kısmını izlenir hale getiriyor; birçok flashback ile supermanın çocukluğuna gidilerek filmden kopuk gibi gözüken ama filmin sonunda Zod'a karşı tarafını belirlemesi yolunda detaysız ama köprüler kuran yan hikayeler oluşturulmuş.. Zod ile mücadele etkileyici ama biraz kolay çözülüyor.. filmin sonunda gazeteci clark kent oluşu ise devam filmlerine kapıyı açıp selam çakan bir bağlama..
öncelikle karakterlerden ve henry cavill'den başlayalım, brandon routh'dan sonra her türlü giderdi zaten, ama Reveeye andıran yüzü, serseri gülüşü ile olmuş, sakallı daha karizma ama şimdi tabi superhero işe kirli sakallı gelemez de mi, bir de küçük enişte biraz vücut çalışmış, ooooo.. lousi lane'i geçiyorum, spidermandeki kirsten dunsta bile artık birşey demeyeceğim, yok gelmedi böyle çikin superhero kızı. bir de biliyor musun portman, kirsten stewart, jess biel düşünülen bir masada almış rolü (what the fuck); tamam kirstene basar portman uygun değil ama jess biel yakışırdı olmadı bir hattaway alaydık.. michael shannon general zod rolünde, hani diyeceğim o, terence stamp'ı geçecek kadar yukarıda - ki o terence stamp'in bakışlarını geçmek zordur.. russell crowe gladyatörvari bir jor-el ile ağırlığını koyuyor, kevin costner öldüğü sahnede yaptığı o el hareketiyle bile filmde olmayı hakediyor, laurence fishburn biraz da benim matrix severliğim nedeniyle sanki perry white oynuyormuş gibi değil de her an çıkıp zod'a karşı superman'e el verecek bir morpheusmuş izlenimi oluşturuyor ama diyaloglarda oyunculuğunu konuşturuyor, antje traue en az Zod kadar ağırlığını koymuş - felaket beğendim, 83teki filmdeki kadın oyuncu baz alınarak seçilmiş ve oynamış..
film Zod'un dünyaya gelişiyle başka bir aksiyon düzlemine geçiyor.. terminatör 3'ten sonra gördüğüm en iyi kapışma sahneleri diyebilirim, burada dövüşten, hızdan ya da tek bir kavgada şehrin yarısını yıkmalarından bahsetmiyorum; süper güçlü iki tarafın kavgasındaki o gücü, yıkımı yansıtma kapasitesinden bahsediyorum; gerek superman / faora gerekse superman / zod çarpışmaları çok iyi.. eklemeden geçemeyeceğim kısmı, finalin zod / jor el finali kadar etkileyici olamaması, hatta bir van damme filminde cort kötü adamın ölmesi kadar tırt olması - ki bunu oradaki duygusallık sosu da kurtarmıyor (tam insanlar ölecekken dur boynunu kırayım)... yine dünya motoru, görselliğiyle apayrı bir olay olmuş, filmi yakıyor..
detaylar ile örmek pahasına girişi bu kadar uzayan bir filmin çözümüne biraz daha emek verilmeli, bu kadar kolay çözülmemeliydi (demesi kolay), dünya motorunu yok etmek bu kadar kolay olmamalı, bir değil iki tanesi yok ediliyor; birine superman kafa göz dalıyor, hadi o superman, ikincisine uçaktan mekik atıyorlar hocam ya - koca dünya motorunun savunma sistemi yok mu, bir beş dakika cebelleşeydiniz ya.. derken keşif gemisi ile uçağı taciz eden zodu yine superman kafa göz yere indiriyor.. hadi kara delik açıldı, nasıl oluyor da sadece bunlar içine emiliyor, geri her şey kalıyor.. tabi neyse bunlara takmaya gerek yok...
ya kardeşim daha ne diyeyim, and verdim, git izle begenmezsen gel...
şimdi bu yekün altında değerlendirirsek, pek sağlam bir şey bulamayacağımı düşünerek girdiğim film hakkında, baştan söyleyeyim, olmuş.. sıcak yaz günlerinde şehre saplanıp kaldıysanız, superman'e bir uğrayın derim.. referans olarak filmde christopher nolan imzası (yazar/producer) olduğunu söylemem yeterli olacaktır herhalde; bir de zack snyder yönetmeni - 300 spartalı, watchmen, sucker punch diyorum..
hikaye supermanın dünyaya gelişi ve superman II'deki general zod'un dünyayı istilası arasında bir füzyon.. kriptonun yok oluşu detayları sarksa da hikayenin bilinen kısmını izlenir hale getiriyor; birçok flashback ile supermanın çocukluğuna gidilerek filmden kopuk gibi gözüken ama filmin sonunda Zod'a karşı tarafını belirlemesi yolunda detaysız ama köprüler kuran yan hikayeler oluşturulmuş.. Zod ile mücadele etkileyici ama biraz kolay çözülüyor.. filmin sonunda gazeteci clark kent oluşu ise devam filmlerine kapıyı açıp selam çakan bir bağlama..
öncelikle karakterlerden ve henry cavill'den başlayalım, brandon routh'dan sonra her türlü giderdi zaten, ama Reveeye andıran yüzü, serseri gülüşü ile olmuş, sakallı daha karizma ama şimdi tabi superhero işe kirli sakallı gelemez de mi, bir de küçük enişte biraz vücut çalışmış, ooooo.. lousi lane'i geçiyorum, spidermandeki kirsten dunsta bile artık birşey demeyeceğim, yok gelmedi böyle çikin superhero kızı. bir de biliyor musun portman, kirsten stewart, jess biel düşünülen bir masada almış rolü (what the fuck); tamam kirstene basar portman uygun değil ama jess biel yakışırdı olmadı bir hattaway alaydık.. michael shannon general zod rolünde, hani diyeceğim o, terence stamp'ı geçecek kadar yukarıda - ki o terence stamp'in bakışlarını geçmek zordur.. russell crowe gladyatörvari bir jor-el ile ağırlığını koyuyor, kevin costner öldüğü sahnede yaptığı o el hareketiyle bile filmde olmayı hakediyor, laurence fishburn biraz da benim matrix severliğim nedeniyle sanki perry white oynuyormuş gibi değil de her an çıkıp zod'a karşı superman'e el verecek bir morpheusmuş izlenimi oluşturuyor ama diyaloglarda oyunculuğunu konuşturuyor, antje traue en az Zod kadar ağırlığını koymuş - felaket beğendim, 83teki filmdeki kadın oyuncu baz alınarak seçilmiş ve oynamış..
film Zod'un dünyaya gelişiyle başka bir aksiyon düzlemine geçiyor.. terminatör 3'ten sonra gördüğüm en iyi kapışma sahneleri diyebilirim, burada dövüşten, hızdan ya da tek bir kavgada şehrin yarısını yıkmalarından bahsetmiyorum; süper güçlü iki tarafın kavgasındaki o gücü, yıkımı yansıtma kapasitesinden bahsediyorum; gerek superman / faora gerekse superman / zod çarpışmaları çok iyi.. eklemeden geçemeyeceğim kısmı, finalin zod / jor el finali kadar etkileyici olamaması, hatta bir van damme filminde cort kötü adamın ölmesi kadar tırt olması - ki bunu oradaki duygusallık sosu da kurtarmıyor (tam insanlar ölecekken dur boynunu kırayım)... yine dünya motoru, görselliğiyle apayrı bir olay olmuş, filmi yakıyor..
detaylar ile örmek pahasına girişi bu kadar uzayan bir filmin çözümüne biraz daha emek verilmeli, bu kadar kolay çözülmemeliydi (demesi kolay), dünya motorunu yok etmek bu kadar kolay olmamalı, bir değil iki tanesi yok ediliyor; birine superman kafa göz dalıyor, hadi o superman, ikincisine uçaktan mekik atıyorlar hocam ya - koca dünya motorunun savunma sistemi yok mu, bir beş dakika cebelleşeydiniz ya.. derken keşif gemisi ile uçağı taciz eden zodu yine superman kafa göz yere indiriyor.. hadi kara delik açıldı, nasıl oluyor da sadece bunlar içine emiliyor, geri her şey kalıyor.. tabi neyse bunlara takmaya gerek yok...
ya kardeşim daha ne diyeyim, and verdim, git izle begenmezsen gel...
6 Haziran 2013 Perşembe
TMMOB biber gazı ile ilgili yayını
TMMOB Kimya Mühendisleri Odasının biber gazı ve türevleri ile ilgili yayını..
paylaşmayı bir görev bilirim.. alıntı ve kısaltma ile paylaşılmıştır..
-----
TOPLUMSAL OLAYLARDA KULLANILAN KİMYASAL GAZLAR
Güvenlik kuvvetleri tarafından toplumsal olaylara
müdahale amacıyla kullanılan maddeler olumsuz birçok sağlık etkisi bulunan
kimyasal maddelerdir. Bu amaçla kullanılan maddeler çok çeşitlidir ancak üç ana
grupta toplanmaktadır:
* Göz yaşartıcılar
* Aksırtıcı kimyasal gazlar
* Kusturucular
Gaz bombası olarak adlandırılan bu kimyasal
silahların içerisinde kullanılan kimyasal maddelerin on beş farklı türü vardır.
Boğucu, Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Biyolojik Araçların Savaşta
Kullanımının Yasaklanmasına İlişkin 1925 Cenevre Protokolü ve Kimyasal
Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının
Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili 1993 Sözleşmesi uyarınca, toplumsal
olaylarda, kitlenin kontrolü amacıyla kullanılan biber gazı dahil olmak üzere
kimyasal silah kullanmak kesinlikle yasaktır.
Toplumsal olaylarda Genellikle Göz Yaşartıcı
olarak bilinen gazlar biber gazı kullanılmaktadır. Göz yaşartıcı gaz (diğer
adları CN, CS, DM) ve biber gazı (OC) kitleleri etkisiz hale getirmek, kişileri
sindirmek amacıyla polisler ve askeri birlikler tarafından kullanılan kimyasal
bileşiklerdir. Bu maddeler kimyasal yapılarına göre adlandırılmakta ve
çoğunlukla gaz bomba fişeği ve kapsüllerinin üzerinde harf kısaltmaları ile
belirtilmektedirler. Sağlık etkileri çoğunlukla ortak olmakla birlikte gazın
cinsine göre bazı belirtiler değişebilmekte ya da ön planda olabilmektedir.
Kimyasal silah olarak ilk kez 1914'te 1inci savaşta kullanılmıştır. En yoğun
kullanımı ise ABD ordusunca Vietnam'da
gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte gaz
bombaları ABD, İngiltere, İrlanda, Vietnam, Filipinler, Şili, Panama, Güney Kore,
Gazze, İsrail, Irak, Türkiye, Mısır vb. de yaygın olarak kullanılmaktadır En
yaygın kullanılan dört tipi vardır. Bunlar:
CS kısaltması ile kullanılan:
Chlorobenzylidenemalononitrile ( C10H5ClN2)
CN kısaltması ile kullanılan: Chloroacetophenone
(C8H7ClO)
DM kısaltması ile kullanılan:
Chlorodihydrophenarsazine
OC kısaltması ile kullanılan: Oleoresincapsicum
(Biber gazı olarak adlandılmaktadır)
Resmi makamların verdikleri bilgilere Türkiye'de
OC ve CS kullanılmaktadır. Bu bileşikler sentetik halojenli bileşiklerdir.
Biber gazı olarak bilinen bu sentetik organik bileşikler gaz halde olmayıp;
sıvı veya katı halde bulunurlar. Fakat sprey, el bombası veya mermi şeklinde
havaya atıldıklarında veya sıkıldıklarında içeriğinde bulunan yardımcı itici
gazlarla birlikte gaz haline geçerler. Aslında gerçek biberden elde edilen
biber gazı; kapsaisin denilen bileşiklerden elde edilen bir gaz türüdür.
Kapsaisin; Oleo Capsicum (OC) denilen bir biber türünden ekstraksiyon
yöntemiyle elde edilen yağ bazlı bir organik maddedir. Suda çözünmez, alkol,
eter ve kloroform gibi organik çözücülerde çözünür. Kapsaisin doğal olarak
biberden elde edildiği gibi sentetik analogları da bulunmaktadır. Kapsaisinin
GC ve HPLC ile analizi yapılabilmektedir.
Göz yaşartıcı gazlar:
Göz yaşartıcı gazların sağlık etkileri ile ilgili
çok fazla sayıda çalışma olmamasına karşılık az sayıdaki çalışma bile zararlı
etkilerini ortaya koymaktadır. Güvenlik kuvvetleri tarafından toplumsal
olaylara müdahalelerde kullanılan göz yaşartıcı gazlar geniş bir kimyasal grubu
oluşturmakta ve "kimyasal silah” olarak nitelendirilmektedir. 1969
yılında, seksen ülke Cenevre Protokolünde yasaklanan kimyasal silahlar arasında
gaz bombalarının da olmasını istemiştir. Toksik potansiyelleri hakkında daha
fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu bildirmiş ve hiçbir durumda kullanımına izin
verilmemesini belirtmişlerdir. Erişkinlerde ölümcül etkilere de yol
açabilmektedir ve genel olarak gazın etkileri günler sonra ortaya çıkmaktadır.
Özellikle astım hastaları ya da geçirilmiş akciğer hastalığı olan yaşlı
hastalarda gaza maruz kalım sonrası ölümler meydana gelebilmektedir ve
ülkemizde de bu sebeple kayıt edilen ölümlü vakalar mevcuttur. Gazdan etkilenme
düzeyi;
a. Gazın aşırı miktarda kullanımı
b. Kapalı bir ortamda gaza maruz kalma
c. Dakikada solunan gaz partikül sayısının
yüksekliği ki bu da aşırı miktar kullanımı ile bağlantılıdır
Gaz; deri, göz ve solunum yollarında ciddi
düzeyde tahriş ve tahribat yaratır. Etkileri saniyeler içerisinde başlayarak
bir saate kadar sürebilir. Deriden emilip sinir uçlarında biriktiğinden kişinin
maddenin etkisinden kurtulması saatler alabilmektedir. Kullanılan maddeler
Aşırı miktarda atıldıysa, kapalı ortamlarda kullanıldıysa ve kişiler gazla uzun
süre temas etmek zorunda kalmışlarsa ve soluk alıp verme sayısı yüksek olan
bireyler varsa sağlık etkilerinin daha yoğun olduğu belirtilmektedir.
Kullanılan maddeler geç ortaya çıkan sağlık sorunlarına da yol
açabilmektedirler. Yüksek miktarlarda ve uzamış temas nedeniyle sağlık riskleri çok ciddidir ve ölüme bile yol
açabileceği saptanmıştır. Oluşan sağlık etkileri aşağıdaki başlıklarda
özetlenebilir:
Gözde: Gözlerde tahriş, yanma, gözyaşında artma,
ağrı, kimyasal nedenli göz kapağı iltihabı, gözde kızarma ve göz kapaklarının
istemsiz kasılmasına neden olurlar. Gözde kornea adı verilen tabakaya etkileri
bulunmaktadır. Özellikle tekrarlayan temaslarda kornea tabakası ile ilgi
sorunlar ortaya çıkmakta, bu olgularda göz kuruluğu şikayeti uzun süreli devam
etmektedir. Yapılan bazı çalışmalar biber gazının gözün çeşitli bölgelerinde
hasarlar oluşturduğunu ortaya koymuştur.
Ciltte: Ciltte yanma, tahriş, kızarıklık ortaya
çıkabilmekte, çok yüksek miktar gazla temas edilmesi halinde deride yanıklar
olabilmektedir. Hayvanlarda yapılan deneylerde burundan başlayarak akciğerlere
kadar bütün solunum yollarında hasar yarattığı ve toksik etkiye yol açtığı
belirlenmiştir.
Sindirim sisteminde: Yapılan bazı çalışmalar, on
iki parmak bağırsağında hasara yol açarak yağ emilimini etkilediğini ve
tekrarlayan temaslarda karaciğerde doku ölümüne yol açtığını göstermiştir.
Solunum ve Dolaşım Sisteminde: Göz yaşartıcı
gazlar ve biber gazları solunum yollarında ciddi etkiler göstermektedirler.
Burun ve boğazda yanma, burun akıntısı, aşırı tükürük salgısı, göğüste
sıkışıklık hissi, öksürük gibi belirtiler sık görülmektedir. Biber gazı solunum
yollarında daralmaya neden olmaktadır, özellikle astım hastalarında solunum
yetmezliğine neden olabilmektedir. Gazın solunması, soluk alamama, kalp
atışlarının yavaşlaması, ana atardamarda kan basıncının bozulması ve basıncın
iniş çıkışlarına neden olması, solunum yolarının daralması, solunum hızının
aşırı artması, tansiyonun düşmesi gibi etkilere yol açabilmektedir. Biber gazı
ile yüksek miktarlarda temas kalp ritmini bozabilmektedir. Yapılan hayvan deneylerinde
uzamış temas sonrası akciğer hasarı nedenli ölümler saptanmıştır.
Diğer etkileri: Yukarıda belirtilen etkilerin
dışında bulantı, kusma, fenalık hissi, ishal, ışığa aşırı duyarlılık, baş
ağrısı, ajitasyon, kişinin yer ve zaman algısı ile ilgili sorunlar ve panik de
rastlanan belirtilerdir. Biber gazının sağlık etkileri astım, zatürre, amfizem
gibi solunum yolu hastalığı olanlarda, kalp sorunu olanlarda, tanı konmamış
anevrizması olanlarda, çocuklarda, yaşlı ve bağışıklık sistemi yetmezliği
olanlarda ve gebelerde daha belirgindir. Bu nedenle özellikle alerjik bünyeli
kişiler, astım, KOAH ve benzeri solunum yolu hastalıkları olanlar ve kalp
hastaları risk altındadır.Gebelik üzerine etkilerine ilişkin yeterli
çalışma yoktur ancak gazla direkt temasın gebelerde düşük ve erken doğum
riskini arttırdığı bildirilmektedir.
Biber Gazına Maruz Kalma Sonrasında Ölüm Riski
BM ADR Sözleşmesi s.197'den alınan sayısal
verilere göre:
Ağız yoluyla (oral) doz 5-50 mg/kg vücut ağırlığı
aralığında ise, etkilenen kitlenin %50'si için öldürücü etkisi vardır.
Cilt yoluyla (dermal) etkilenimde doz miktarı
50-200 mg/kg vücut ağırlığında ise, etkilenen kitlenin %50'si için öldürücü
etkisi vardır.
Soluma yoluyla, havanın 1 litresindeki derişimi
0.2-2 mg aralığında ise, etkilenen kitlenin %50'si için öldürücü etkisi vardır.
Biber gazı kullanımında ani olarak gelişen üst
solunum yolunun alerjik ödemi ölüme neden olabilmektedir. Göz yaşartıcı
gazların var olduğu ölümlerin tümünde ağır solunum yolu sorunları, akciğer
ödemi ya da solunum yollarında var olan hastalık ya da patolojiler işaret
edilmiştir. Astımlı bir hastada ve bronşit hastalığı olan bir yetişkinde hızlı
gelişen ölüm nedeni olarak biber gazı rapor edilmiştir.
Bazı göz yaşartıcı bomba türleri yakından ve
yoğun temas sonrası hipertansiyon krizi ve vücut ısısının aşırı düşmesine ve
solunum sistemi üzerinde ciddi ve yaşamı tehdit edici etkilere yol
açabilmektedir.
Dünyada 90'lı yıllarda gazete haberlerinde
polisin kullandığı biber gazına bağlı ölümler bildirilmiştir (Los Angeles
Times, 18 Haziran 1995). Ölüme de neden oldukları bilinen gaz bombaları
hakkında en son İsrail'de 31 Aralık 2010 tarihinde, (2004 yılındaki 2 ölüm
olayına ek olarak), CS'nin neden olduğu bir ölüm olayı daha rapor edilmiştir.
Gaz bombalarının ve biber gazının tıbbi
literatürde sadece ABD'de son otuz yılda 100 kişinin ölümüne yol açtığı
bildirilmiştir.
Tedavi
Tedavi genellikle etkileri hafifletmek amacıyla
yapılır. Hemen ortamdan uzaklaşılmalı, temiz havaya çıkılmalı ve giysiler
çıkarılarak maruz kalan bölge ılık su ve sabunla bolca yıkanmalıdır.
CS'ye maruz kalındığında su ile temas deri
bulgularını alevlendirir, bu nedenle hafif alkali bir solüsyon kullanılabilir
(%6 sodyum bikarbonat, % 3 sodyum karbonat, % 1 benzalkoniumklorid). Hastalar solunum sıkıntısı yönünden izlenmelidir.
Solunum sıkıntısı yoğun olanlar hastaneye başvurmalı ya da sevk edilmelidir.
Biber gazına maruz kalındığında gözler hızla ve
bol suyla ya da % 0.9'luk sodyum klorür (Serum Fizyolojik adıyla satılan
ürünler) ile en az 15 dakika süreyle yıkanarak kimyasal madde gözden
uzaklaştırılmalıdır. Gözlere etkisi bakımından, özellikle gözün kornea
tabakasına etkilerini gidermek açısından bazı ilaçlar kullanılabilmektedir.
Maruz kalan gözde kontakt lens var ise hemen çıkarılmalıdır.
İki defa temizlenen kontakt lensde bile biber gazı (OC) kalıntısı görülebildiği
için, bu lenslerin tekrar kullanımı önlenmelidir.
Ağrı, şişlik, gözyaşı salgısında artış ve ışığa
karşı hassasiyet uzun süreli devam ediyorsa doktora başvurulmalıdır.
Ağrının giderilmesinde, alüminyum hidroksit,
magnezyum hidroksit ve simetikon içeren süspansiyonların (anti-asit mide
ilaçları vb) deriye uygulanmasının, suyla yıkamaya göre daha etkili olduğu
saptanmıştır. Deri bitkisel yağla temizlenebilir. Deride tahriş olan bölgeye
bitkisel yağ uygulaması ağrının giderilmesinde de yararlıdır.
Olası gaz saldırısında gözler, burun, ağız gaz
maskesiyle korunmalıdır.
Biber gazına maruz kalınması durumunda en kısa
zamanda ortamdan uzaklaşılmalıdır. Nefes ağızdan alınıp burundan verilmelidir.
Biber gazına (OC) maruz kalınan ortamdan
uzaklaşıldığında bulgular yaklaşık 30 dakika sonra kaybolmaya başlarken, CN ve
CS tipi gaz bombalarında semptomlar birkaç saat sürebilmektedir.
Gaz Kullanımının Hukuki Boyutu
Anayasamızın 5. maddesinde, Devletin temel amaç
ve görevleri, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmak olarak tanımlanmıştır.
Anayasamızın 17. maddesinde, Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz denilmiştir.
Anayasamızın 56. maddesi uyarınca, Devlet,
herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla
yükümlüdür.Ayrıca 14 Ekim 1989 tarih ve 20312 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıile kabul edilen Avrupa Sosyal Şartlarının 2. Bölümünün 11. Maddesine göre de; anlaşmaya taraf devletler, sağlığın korunması hakkının etkin biçimde kullanılması ve sağlık için gerekli önlemleri almayı ve sağlığın bozulmasına yol açan nedenleri mümkün olduğu kadar ortadan kaldırmayı taahhüt etmişbulunmaktadırlar.
Anayasamızın 34. maddesi uyarınca Herkes, önceden
izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkına sahiptir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesine
göre, herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır.
Sözleşmenin 10. maddesi
ile herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir.
Sözleşmenin
11. maddesi uyarınca herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, demek kurmak,
ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve
sendikalara katılmak haklarına sahiptir.
Güvenlik güçleri tarafından kullanıldığı kabul
edilen ve insan sağlığı üzerinde kalıcı olumsuz etkiler meydana getirdiği
bilimsel raporlarla belirlenen Oleorcin Capsicum (OC) ve
Chlorobenzylidenemalononitrile (CS) gaz bombaları ve gaz fişeklerinin kullanımı
Anayasamızın 5 ve 17. ve 56. maddeleri ile Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi'nin
2. maddesi ile teminat altına alınmış maddi ve manevi varlığını geliştirme ve
yaşama hakkını ihlal etmektedir. Ayrıca söz konusu kimyasal silahların
kullanımı Anayasanın 34. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10 ve
11. maddeleri ile teminat altına alınmış yurttaşlarımızın toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenlemeye ilişkin demokratik haklarının kullanılmasını da engellemektedir.
Emniyet güçleri tarafından insanlara karşı
kullanılan chlorobenzylidenemalononitrile (CS) ve oleoresincapsicum (OC) adlı
kimyasal gazlar, Kimyasal Silahlar Konvasiyonu sıralamasına göre Kimyasal Silah
kategorisinde yer almaktadır. Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi
Komitesi (CPT), kimyasal gazların kullanımına çok açık bir şekilde karşıdır.
Kapalı mekanda kullanımı konusunda kesinlikle taviz vermezken, açık havada
kullanımı ile ilgili de çekinceleri mevcuttur.
Tüm bunlara ek olarak biyolojik ve kimyasal
silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Protokolü'nün ilgili maddesi 17
Haziran 1925'te Cenevre'de imzalanmış ve Türkiye de bu anlaşmaya 15 Ocak 1931
senesinde taraf olarak; boğucu, zehirleyici ve benzeri gazların ve
bakteriyolojik araçların kullanımına karşı çıkmıştır.
Hukuki boyutundan önce insan
haklarını göz önünde bulundurarak bu ve benzeri gazların özellikle toplumsal
olaylarda kullanımı konusuna tüm kamuoyunun daha hassas yaklaşması gerekliliği
bu yazının dikkat çekmek istediği noktadır. İnsan sağlığı üzerinde türlü
zararları olan bu kimyasal ajanlar; genç, yaşlı herkesi olumsuz etkilemektedir.
Özellikle kullanımı esnasında oluşan panikle kaos ortamının yaratacağı
yaralanmalar ve ezilmeler de hesaplanmalıdır.
----
teşekkürler TTMOB..
eJdeR
4 Haziran 2013 Salı
Spo Bro bi kulak ver...
NBA finalinde çömez bir Indiananın Spurs'e yeni bir yüzük için çerez olacağını, koca bir yılı 4-0 için beklemediğimizi söyleyerek niyetimi belli etmek isterim.
hem size dezavantajı, hem de Wade'in sakatlığı ile Boshun ve Ray'in yüzdesiz oyunları 4-2 bitecek bir seriyi son maça taşıdı.. bugün önceki maçlardaki hataların tekrarlanmaması, ve LeBronun Monster Mode on gününde olmasını umut edeceğiz.
Maça 3 saat kala önceki maçların anahtar parametlerine bir göz atalım..
seride maçları kazanan takımların % 50 isabet oranını yakaladığını görüyoruz. serinin ikinci maçından itibaren takımlar 70 vasatında bir hücum geliştiriyorlar; ve Miami bunun 18 ini Indiana ise 13 ünü çizginin gerisinden değerlendiriyor. Oyun anlayışına baktığımızda oyunun boyalı alana ve yüksek posta yıkıldığını görüyoruz. - Heatin kaybettiği ilk iki maçta 22-23 üçlük atmasının da verim eşiğinin ötesinde zorlama bir çaba olduğu aşikar..
Boyalı alanda,
Miami kazandığı maçlarda 60/48 - 52/36 - 34/32 sayı üstünlüğü kurmuşken
Indiana da kazandığı maçlarda 40/40 - 50/32 - 44/22 bir performans gösterdi...
özetle boyalı alanda kazanan maçı da kazanıyor..
Wade ve Boshun maçlardaki sayı ortalamaları benzer gözükse de isabet oranlarındaki düşüş inanılmaz; %60 tan % 40a inen bir yüzdeden bahsediyoruz, ki bu son maçta da böyle olursa Kral bunlara kafa göz dalacaktır.. zira bu açığı kapatmaya çalışan James %60lara çıkıyor - deyim yerindeyse kendini parçalıyor...
Wade: galibiyette: 18,5 sayı (% 59) - mağlubiyette: 15 sayı (% 38)
Bosh: galibiyette: 16 sayı (% 57) - mağlubiyette: 12 sayı (% 35)
King: galibiyette: 26 sayı (% 49) - mağlubiyette: 30 sayı (% 58)
Serideki diğer bir önemli noktada asist sayısı, boyalı alan sayılarına paralel doğal bir sonuç olarak asist sayısındaki üstünlük de tüm maçlarda galib geren tarafı belirleyen bir parametre.. Heat kazanılan maçlarda 20-25 civarında bir asistin üretirken kaybedilen maçlarda10-15 limitinde bir asist sayısında kaldı. Bir diğer nokta da asistin kazanılan maçlarda LeBrorun yanısıra Wade üzerinden de yüksek olduğunu ve yine rol oyuncularının da istatistiğe katkıda bulunduğunu görüyoruz. Özellikle son maçta sadece 10 asist üreten Heatte James'in 6 asist ile yalnız kalması, oyunun ne kadar kısır kaldığını ve savunulabilir olduğunu gösteriyor - ki skor anlamında da çok şey beklediğimiz Jamesin yıpranmasına yol açıyor. Hatırlarsanız, aynı oyun tarzı nedeniyle Cleveland döneminde 4. çeyrekte hem performans hem de karar aklı olarak hep düşerdi, her ne kadar LeBron artık ayrı bir dünyadan gibi oynasada oyun bütünlüğü açısından hala bir dezavantaj.
size avantajı nedeniyle maçların tümünde Indiana ribaundları topladı.. son maçta da bu şaşırtıcı olmaz, ama önemli olan Miaminin ribaundlarda ezilmemesi, ribaund farkının max 10 olduğu maçlarda istatistik önemini kaybediyor. Indiananın kazandığı son iki maçtaki ribaund istatistiği ise 30/49 - 33/53..
son tahlilde..
Miaminin Lebron liderliğinde boyalı alanda ısrarcı olması, diz sakatlığı nedeniyle atletizminden faydalanamayan Wadein penetre oyunundan ziyade asiste dayalı bir hücum izlemesi gerekiyor.
hadi bakalım, rastgele..
NOT.. CNNTurk, hacı, taksimi yayınlamazsın, NBA konferans finalini yayınlamazsın.. pardon sen ne işe yararsın.. ha pardon, penguen belgeseli.. he evet..
hem size dezavantajı, hem de Wade'in sakatlığı ile Boshun ve Ray'in yüzdesiz oyunları 4-2 bitecek bir seriyi son maça taşıdı.. bugün önceki maçlardaki hataların tekrarlanmaması, ve LeBronun Monster Mode on gününde olmasını umut edeceğiz.
Maça 3 saat kala önceki maçların anahtar parametlerine bir göz atalım..
seride maçları kazanan takımların % 50 isabet oranını yakaladığını görüyoruz. serinin ikinci maçından itibaren takımlar 70 vasatında bir hücum geliştiriyorlar; ve Miami bunun 18 ini Indiana ise 13 ünü çizginin gerisinden değerlendiriyor. Oyun anlayışına baktığımızda oyunun boyalı alana ve yüksek posta yıkıldığını görüyoruz. - Heatin kaybettiği ilk iki maçta 22-23 üçlük atmasının da verim eşiğinin ötesinde zorlama bir çaba olduğu aşikar..
Boyalı alanda,
Miami kazandığı maçlarda 60/48 - 52/36 - 34/32 sayı üstünlüğü kurmuşken
Indiana da kazandığı maçlarda 40/40 - 50/32 - 44/22 bir performans gösterdi...
özetle boyalı alanda kazanan maçı da kazanıyor..
Wade ve Boshun maçlardaki sayı ortalamaları benzer gözükse de isabet oranlarındaki düşüş inanılmaz; %60 tan % 40a inen bir yüzdeden bahsediyoruz, ki bu son maçta da böyle olursa Kral bunlara kafa göz dalacaktır.. zira bu açığı kapatmaya çalışan James %60lara çıkıyor - deyim yerindeyse kendini parçalıyor...
Wade: galibiyette: 18,5 sayı (% 59) - mağlubiyette: 15 sayı (% 38)
Bosh: galibiyette: 16 sayı (% 57) - mağlubiyette: 12 sayı (% 35)
King: galibiyette: 26 sayı (% 49) - mağlubiyette: 30 sayı (% 58)
Serideki diğer bir önemli noktada asist sayısı, boyalı alan sayılarına paralel doğal bir sonuç olarak asist sayısındaki üstünlük de tüm maçlarda galib geren tarafı belirleyen bir parametre.. Heat kazanılan maçlarda 20-25 civarında bir asistin üretirken kaybedilen maçlarda10-15 limitinde bir asist sayısında kaldı. Bir diğer nokta da asistin kazanılan maçlarda LeBrorun yanısıra Wade üzerinden de yüksek olduğunu ve yine rol oyuncularının da istatistiğe katkıda bulunduğunu görüyoruz. Özellikle son maçta sadece 10 asist üreten Heatte James'in 6 asist ile yalnız kalması, oyunun ne kadar kısır kaldığını ve savunulabilir olduğunu gösteriyor - ki skor anlamında da çok şey beklediğimiz Jamesin yıpranmasına yol açıyor. Hatırlarsanız, aynı oyun tarzı nedeniyle Cleveland döneminde 4. çeyrekte hem performans hem de karar aklı olarak hep düşerdi, her ne kadar LeBron artık ayrı bir dünyadan gibi oynasada oyun bütünlüğü açısından hala bir dezavantaj.
size avantajı nedeniyle maçların tümünde Indiana ribaundları topladı.. son maçta da bu şaşırtıcı olmaz, ama önemli olan Miaminin ribaundlarda ezilmemesi, ribaund farkının max 10 olduğu maçlarda istatistik önemini kaybediyor. Indiananın kazandığı son iki maçtaki ribaund istatistiği ise 30/49 - 33/53..
son tahlilde..
Miaminin Lebron liderliğinde boyalı alanda ısrarcı olması, diz sakatlığı nedeniyle atletizminden faydalanamayan Wadein penetre oyunundan ziyade asiste dayalı bir hücum izlemesi gerekiyor.
hadi bakalım, rastgele..
NOT.. CNNTurk, hacı, taksimi yayınlamazsın, NBA konferans finalini yayınlamazsın.. pardon sen ne işe yararsın.. ha pardon, penguen belgeseli.. he evet..
19 Mayıs 2013 Pazar
Karşıyaka - Fenerbahçe
KARŞIYAKAMIZ - fenerbahçe
Öncelikle şunu söylemek isterim Türkiye ligi seviyesinde hala ilk turun best-of-3 olması ayıp.. ilk turlar da artık 3 galibiyet üzerinden olmalı.. Diğer yandan, fenerbahçe geçen yıl euroleaguede ve ligde kadrosunun altında kaldı, olabilir, ama ülker arenada bu vasat seyirci ile maç yapması da taraftarın ve yönetimin ayıbı, bariz bir şekilde Karşıyaka taraftarını ve marşlarını duyduk..
Fenerbahçe kadrosundaki isimler tek tek düşünüldüğünde bile kağıt üstünde maç çevirebilecek isimlere sahip.. Bunu engellemenin tek yolu, tempolu takım oyunu - baskı ve dış atışlarda isabet.. İlk yarıda Karşıyaka açısından pek konuşacak bir şey olmadı.. 41 - 29 biten ilk çeyrek de bunun bir göstergesi. Burada McCalebbin liderliğinde fenerin oyunun her iki yönünde de kontrolü elinde tutması sonucu karşılıklı olarak gidiyor gibi gözükse de maçta farkın 12 ye çıktığını gördük.. İkinci yarının başında McCalebin faul alması ve farka güvenen Erdoğanın onu kenara alması birden fırsat doğurdu. Ümit Sonkolun ceza atışları ile 8-0 bir seri yakalayan Karşıyaka yediği sayılara da üçlüklerle cevap vermeye devam ederek (bu sürede 5/10 üçlük) çeyrek sonuna (12-25) 53-54 önde girdi.. McCaleb saha kenarındayken savunmada organize bir çözüm üretemeyen fenerbahçe hücumda ise transition hücumlarda birebir ve basit hataları cezalandırarak en azından yağan karşıyaka üçlüklerinin zararını azaltıp maçta kaldı.. 4. çeyrekte kendine güveni yükselen Karşıyaka top paylaşımını iyi yaparak seriyi sürdürdü ve kontrolü bir şekilde elinde tuttu. Yükselen Fener savunmasını sabırlı bir şekilde setleri çevirerek aşmaya çalıştı, topu en sıcak ele / en uygun pozisyona ulaştırarak sonuca gitti. Rakip koçun oyunu canlandırmak adına takımı kısaltmasını iyi değerlendiren Karşıyaka 3. çeyrekte aldığı ribaund avantajını devam ettirerek hücum sayısını arttırdı. Son dakikalarda oyuna bağlı kalan, sağlam oynayan Karşıyaka, fenerin cılız girişimleri dışında ayak dirememesi sonucunda kutsal topraklara galibiyetle döndü; 68-74... ikinci yarı fenerbahçeye 45 sayı atmak tabi önemli ama koca 20 dakikada feneri - o hücum silahlarını - 27 sayıda tutmak çok daha önemli bir iş gerçekten.
Fenerbahçenin dış atışlarda bir daha -en azından bu vasatta (5/24 ile %20 üç sayı attı) - zorlanması pek muhtemel değil - (McCalebb 0/6 atmaz bir daha orası kesin) ; ama Karşıyakanın da ARENAda boyalı alan savunması - özellikle seyirci baskısı ile birleşince - daha etkili olmalı / olacaktır (fener % 66 ile hücum etti). 3. çeyrekte fenerbahçenin üzerine eller sıcakken 3lük yağdırmak (doğru) bir tercihtir - ama her zaman bu şekilde gitmeyebilir, erken faul problemine giren ve faul hakkını dolduran, savunması delik deşik olmuş rakibe karşı içeriyi zorlayarak faul oyunu oynamak da - en azından oyun zekası olarak - fayda var. Bu tarz bir yaklaşım kadro zenginliği yüksek olan rakibin rotasyonunu da daraltacaktır..
4 numarada Kaya Pekere savunmada çok cevap veremezken, hücumda karşı ilacımız hem Thomasın hem Ümitin yüksek post ve dış atış yüzdesi oldu, buna çok uyum sağlayamayan ve savunmada zorlanan Kaya için mutlaka bir şey düşüneceklerdir, bu da 2. maçta buradan yediğimiz ekmeği azaltacak; öte yandan buna karşı kısa izolasyonu ve p&r oyunları ile potaya gitmeyi ya da 2 numaradan hücumu düşünmeliyiz..
Mccaleb ve sato üzerinden skorer savunması belkide en iyi işleyen plandı, ikinci maçta dixon daha da zorlanacaktır, burada Evrenden yine benzeri bir performans göstermesini istiyoruz.
Diebleri sevdiği pozisyonlarda buluşturabildik bu maçta, kritik anlarda cevap verdi ama genel yüzdesi düşük kaldı, salı günü daha verimli oynamalı ve ümitin ekstra katkısını paylaşmalı.
Maçın yıldızı:tabi ki KARŞIYAKAmız ama Ümit Sonkol yürüyüşü başlatan adamdı..
ne diyelimmm..
salı günü ARENAda sesimizi bırakacağız ama turu yanımıza alıp çıkacağız.. saat 20:00 da..
Öncelikle şunu söylemek isterim Türkiye ligi seviyesinde hala ilk turun best-of-3 olması ayıp.. ilk turlar da artık 3 galibiyet üzerinden olmalı.. Diğer yandan, fenerbahçe geçen yıl euroleaguede ve ligde kadrosunun altında kaldı, olabilir, ama ülker arenada bu vasat seyirci ile maç yapması da taraftarın ve yönetimin ayıbı, bariz bir şekilde Karşıyaka taraftarını ve marşlarını duyduk..
Fenerbahçe kadrosundaki isimler tek tek düşünüldüğünde bile kağıt üstünde maç çevirebilecek isimlere sahip.. Bunu engellemenin tek yolu, tempolu takım oyunu - baskı ve dış atışlarda isabet.. İlk yarıda Karşıyaka açısından pek konuşacak bir şey olmadı.. 41 - 29 biten ilk çeyrek de bunun bir göstergesi. Burada McCalebbin liderliğinde fenerin oyunun her iki yönünde de kontrolü elinde tutması sonucu karşılıklı olarak gidiyor gibi gözükse de maçta farkın 12 ye çıktığını gördük.. İkinci yarının başında McCalebin faul alması ve farka güvenen Erdoğanın onu kenara alması birden fırsat doğurdu. Ümit Sonkolun ceza atışları ile 8-0 bir seri yakalayan Karşıyaka yediği sayılara da üçlüklerle cevap vermeye devam ederek (bu sürede 5/10 üçlük) çeyrek sonuna (12-25) 53-54 önde girdi.. McCaleb saha kenarındayken savunmada organize bir çözüm üretemeyen fenerbahçe hücumda ise transition hücumlarda birebir ve basit hataları cezalandırarak en azından yağan karşıyaka üçlüklerinin zararını azaltıp maçta kaldı.. 4. çeyrekte kendine güveni yükselen Karşıyaka top paylaşımını iyi yaparak seriyi sürdürdü ve kontrolü bir şekilde elinde tuttu. Yükselen Fener savunmasını sabırlı bir şekilde setleri çevirerek aşmaya çalıştı, topu en sıcak ele / en uygun pozisyona ulaştırarak sonuca gitti. Rakip koçun oyunu canlandırmak adına takımı kısaltmasını iyi değerlendiren Karşıyaka 3. çeyrekte aldığı ribaund avantajını devam ettirerek hücum sayısını arttırdı. Son dakikalarda oyuna bağlı kalan, sağlam oynayan Karşıyaka, fenerin cılız girişimleri dışında ayak dirememesi sonucunda kutsal topraklara galibiyetle döndü; 68-74... ikinci yarı fenerbahçeye 45 sayı atmak tabi önemli ama koca 20 dakikada feneri - o hücum silahlarını - 27 sayıda tutmak çok daha önemli bir iş gerçekten.
Fenerbahçenin dış atışlarda bir daha -en azından bu vasatta (5/24 ile %20 üç sayı attı) - zorlanması pek muhtemel değil - (McCalebb 0/6 atmaz bir daha orası kesin) ; ama Karşıyakanın da ARENAda boyalı alan savunması - özellikle seyirci baskısı ile birleşince - daha etkili olmalı / olacaktır (fener % 66 ile hücum etti). 3. çeyrekte fenerbahçenin üzerine eller sıcakken 3lük yağdırmak (doğru) bir tercihtir - ama her zaman bu şekilde gitmeyebilir, erken faul problemine giren ve faul hakkını dolduran, savunması delik deşik olmuş rakibe karşı içeriyi zorlayarak faul oyunu oynamak da - en azından oyun zekası olarak - fayda var. Bu tarz bir yaklaşım kadro zenginliği yüksek olan rakibin rotasyonunu da daraltacaktır..
4 numarada Kaya Pekere savunmada çok cevap veremezken, hücumda karşı ilacımız hem Thomasın hem Ümitin yüksek post ve dış atış yüzdesi oldu, buna çok uyum sağlayamayan ve savunmada zorlanan Kaya için mutlaka bir şey düşüneceklerdir, bu da 2. maçta buradan yediğimiz ekmeği azaltacak; öte yandan buna karşı kısa izolasyonu ve p&r oyunları ile potaya gitmeyi ya da 2 numaradan hücumu düşünmeliyiz..
Mccaleb ve sato üzerinden skorer savunması belkide en iyi işleyen plandı, ikinci maçta dixon daha da zorlanacaktır, burada Evrenden yine benzeri bir performans göstermesini istiyoruz.
Diebleri sevdiği pozisyonlarda buluşturabildik bu maçta, kritik anlarda cevap verdi ama genel yüzdesi düşük kaldı, salı günü daha verimli oynamalı ve ümitin ekstra katkısını paylaşmalı.
Maçın yıldızı:tabi ki KARŞIYAKAmız ama Ümit Sonkol yürüyüşü başlatan adamdı..
ne diyelimmm..
salı günü ARENAda sesimizi bırakacağız ama turu yanımıza alıp çıkacağız.. saat 20:00 da..
7 Mayıs 2013 Salı
NBA conference semi-finals 2013..
NBA conference semi-finals 2013..
Lets start with the evaluation of the round robin; where I secured 7 semifinalists but the clippers..
http://ejder-golukcetin.blogspot.com/2013/04/nba-playoffs-2013-i-love-this-game.html
There is no surprise on the east coast; seeds but brooklyn -4th; so doesnt count- have stormed out their opponents; where I missed 3 wins of the eliminated teams. miami swept the overall weakest team of the playoffs as expected; where Boston and Atlanta fought well for a well deserved 2nd win; however neither Boston is young enough to deal with Melo Co nor Atlanta is so sustainable to break the Indianas G-Bros. I would expect Chicago to cut the serie with at least one less Nets win, but you know what offence might bring you a win whereas defense would serve you for the round ;)
West coast was nonetheless a bit more challenging; 3rd and 4th seed were cleared; I captured Golden State to pass Denver but failed to see that Memphis would again be a failure for clippers. Many would remember Warriors swept top seed Dallas in 2006 (not survived that quite long but) and SniperCurry and one of my 6th man nominee J-Jack made it happen again to face San Antonio. Memphis is one of the best defense teams (with M.Gasol- defensive player of the year) and it is maybe only team other than SAS that would match up clippers in the rim as well as in the post; that brought the key of the round. Without Kobe, Nash, half of Artest, brain and soul of Gasol blah blah etc etc etc not only the playoffs but all the season was just a nightmare for Lakers and SAS was so gentle to give an end to their suffering with a sweep. As westbrook was injured I expect Houston to push Thunder to the edge but other that a great effort win thanx to Harden and Asik, they were still not ready for this level, hope to see them next year; just a note, they should add another star to the board because Lin is not that calibre..
and the present..
Miami - Chicago
For sure Noah, Deng even Nate Robinson will create more problem to Heat than the Bux, however, this will be only a better exercise for the Miami band. I expect King to lead the team for a short serie in order to again have a week break before the conference finals. Deng is one of the best matchups for King's defense, but not up to a limit to grab a couple of wins; Noah is also creating a plus difference to the rim defense and offense but Miami has much more shooting threat in the post and three with respect to last year, also Birdman will frazzle Noah as well. NBA win average for game scores less than 90 is about 0,175 whereas that of chicago is >0,6; this is the key of the serie; If only Chicago would stop at least slow down Miami then they would turn the game to their advantage.
Sweep for my heart and 4-1 for the name of my old Chicago days; but Miami will sail soon to the finals.
Knix - Pacers
I believe Pacers will be challenging the final for the revenge of the last year, that is it, I suggest Pacers would check in for the finals with 4-3 even 4-2..
Knix have one of the best transition and motion offense in the league, and this system is alive with one of the best scorers in the league, however this machine has a sustainability problem, we saw this in the Boston serie, as Melo couldnt reach his average statistics Boston returned a 3-0 serie to 3-2; with a bite of chance it might even be 3-3, however one should remember that the one who made it happen 4-2 was Melo again. Knix should push the limits to stay still against Pacers wall and keep passing till finding the most appropriate matchup instead of give-the-ball-Melo-n-see-if-he-scores game..
Pacers is one of the best defense teams; not capable of to defend Melo one2one since George is not powerful enough to push Melo out while West is not fast enough.. however, they are well organized in the paint (against Kiddo p&r's), in addition to that Hibbert would possibly dominate a half injured Chandler in the rim. They are more athletic also they like the set game, this migh result in less and less transition and fast break points for Knix. Altogether, this will result in an arc and post game for the Knix, in a good day Knix will hit the bullseye otherwise Indiana will catch the bird.
Golden State - Spurs
SAS is rich in motion offense options and aggressive in the paint defense, whereas Warriors are just in the other direction, not not so good in the rim offense, not so creative in the set and paint game as well- (consider this would be worse against spurs) also not capable enough to defend p&r games of spurs. The best they would do is the transition and fastbreaks to fire quick blows and score. However, at that point if SAS would challenge this fast game then the break point will be the efficiency of the oakland scorers. As long as warriors score they will be in the pot, however, in case they fail, spurs would grab an easy win since...offense brings the lead but defense results in the positive balance on the game tabelle. here there is Steph-Curry on the stage - magic sniper- 44% from the arc out of 66 fires and 48% in the paint out of 144 blows; adding 10 assists, not enough so he grabbed 5 boards.. this man deserves more than a win..
Splitter came back, Ginobili rises again; both maybe more important than the Duncan & Parker Co statistics. and think about this machine is rolling with 10 players, five with +30 mins and the rest +20 mins. thats the harmony and most important difference of spurs..
Under normal conditions Spurs would possibly make a sweep, or at least 4-1. I want to see Curry in fire a little bit longer, 4-2 heart and soul..
City Thunder - Memphis
Welcome to the revenge of the 2011 west semi-finals.. This was a 7 game round, since then both teams improved, now this will be the clash of the experienced boards. This might serve us another 7 game story, if we are lucky..
In the rim memphis favored; Randolph & Gasol duo is one of the best combinations in the backyard; having a combined total of 37/17/5 (50 % shooting) in this playoffs up to now - much better than Ibaka & Perkins in terms of defense and shooting. However, this is balanced with a super hero, limitless unstoppable irrational KD35. Westbrook would be the key for a short cut to the conf-final but without him Kevins should lead and the question lies there how long they would be.. Both teams are not well equipped in the bench I believe, considering K-Martin more than a 6th man.
Memphis in 7 games, at one condition, grizzlies should be able to grap a win at the beginning of the series.
Lets start with the evaluation of the round robin; where I secured 7 semifinalists but the clippers..
http://ejder-golukcetin.blogspot.com/2013/04/nba-playoffs-2013-i-love-this-game.html
There is no surprise on the east coast; seeds but brooklyn -4th; so doesnt count- have stormed out their opponents; where I missed 3 wins of the eliminated teams. miami swept the overall weakest team of the playoffs as expected; where Boston and Atlanta fought well for a well deserved 2nd win; however neither Boston is young enough to deal with Melo Co nor Atlanta is so sustainable to break the Indianas G-Bros. I would expect Chicago to cut the serie with at least one less Nets win, but you know what offence might bring you a win whereas defense would serve you for the round ;)
West coast was nonetheless a bit more challenging; 3rd and 4th seed were cleared; I captured Golden State to pass Denver but failed to see that Memphis would again be a failure for clippers. Many would remember Warriors swept top seed Dallas in 2006 (not survived that quite long but) and SniperCurry and one of my 6th man nominee J-Jack made it happen again to face San Antonio. Memphis is one of the best defense teams (with M.Gasol- defensive player of the year) and it is maybe only team other than SAS that would match up clippers in the rim as well as in the post; that brought the key of the round. Without Kobe, Nash, half of Artest, brain and soul of Gasol blah blah etc etc etc not only the playoffs but all the season was just a nightmare for Lakers and SAS was so gentle to give an end to their suffering with a sweep. As westbrook was injured I expect Houston to push Thunder to the edge but other that a great effort win thanx to Harden and Asik, they were still not ready for this level, hope to see them next year; just a note, they should add another star to the board because Lin is not that calibre..
and the present..
Miami - Chicago
For sure Noah, Deng even Nate Robinson will create more problem to Heat than the Bux, however, this will be only a better exercise for the Miami band. I expect King to lead the team for a short serie in order to again have a week break before the conference finals. Deng is one of the best matchups for King's defense, but not up to a limit to grab a couple of wins; Noah is also creating a plus difference to the rim defense and offense but Miami has much more shooting threat in the post and three with respect to last year, also Birdman will frazzle Noah as well. NBA win average for game scores less than 90 is about 0,175 whereas that of chicago is >0,6; this is the key of the serie; If only Chicago would stop at least slow down Miami then they would turn the game to their advantage.
Sweep for my heart and 4-1 for the name of my old Chicago days; but Miami will sail soon to the finals.
Knix - Pacers
I believe Pacers will be challenging the final for the revenge of the last year, that is it, I suggest Pacers would check in for the finals with 4-3 even 4-2..
Knix have one of the best transition and motion offense in the league, and this system is alive with one of the best scorers in the league, however this machine has a sustainability problem, we saw this in the Boston serie, as Melo couldnt reach his average statistics Boston returned a 3-0 serie to 3-2; with a bite of chance it might even be 3-3, however one should remember that the one who made it happen 4-2 was Melo again. Knix should push the limits to stay still against Pacers wall and keep passing till finding the most appropriate matchup instead of give-the-ball-Melo-n-see-if-he-scores game..
Pacers is one of the best defense teams; not capable of to defend Melo one2one since George is not powerful enough to push Melo out while West is not fast enough.. however, they are well organized in the paint (against Kiddo p&r's), in addition to that Hibbert would possibly dominate a half injured Chandler in the rim. They are more athletic also they like the set game, this migh result in less and less transition and fast break points for Knix. Altogether, this will result in an arc and post game for the Knix, in a good day Knix will hit the bullseye otherwise Indiana will catch the bird.
Golden State - Spurs
SAS is rich in motion offense options and aggressive in the paint defense, whereas Warriors are just in the other direction, not not so good in the rim offense, not so creative in the set and paint game as well- (consider this would be worse against spurs) also not capable enough to defend p&r games of spurs. The best they would do is the transition and fastbreaks to fire quick blows and score. However, at that point if SAS would challenge this fast game then the break point will be the efficiency of the oakland scorers. As long as warriors score they will be in the pot, however, in case they fail, spurs would grab an easy win since...offense brings the lead but defense results in the positive balance on the game tabelle. here there is Steph-Curry on the stage - magic sniper- 44% from the arc out of 66 fires and 48% in the paint out of 144 blows; adding 10 assists, not enough so he grabbed 5 boards.. this man deserves more than a win..
Splitter came back, Ginobili rises again; both maybe more important than the Duncan & Parker Co statistics. and think about this machine is rolling with 10 players, five with +30 mins and the rest +20 mins. thats the harmony and most important difference of spurs..
Under normal conditions Spurs would possibly make a sweep, or at least 4-1. I want to see Curry in fire a little bit longer, 4-2 heart and soul..
City Thunder - Memphis
Welcome to the revenge of the 2011 west semi-finals.. This was a 7 game round, since then both teams improved, now this will be the clash of the experienced boards. This might serve us another 7 game story, if we are lucky..
In the rim memphis favored; Randolph & Gasol duo is one of the best combinations in the backyard; having a combined total of 37/17/5 (50 % shooting) in this playoffs up to now - much better than Ibaka & Perkins in terms of defense and shooting. However, this is balanced with a super hero, limitless unstoppable irrational KD35. Westbrook would be the key for a short cut to the conf-final but without him Kevins should lead and the question lies there how long they would be.. Both teams are not well equipped in the bench I believe, considering K-Martin more than a 6th man.
Memphis in 7 games, at one condition, grizzlies should be able to grap a win at the beginning of the series.
25 Nisan 2013 Perşembe
NBA playoffs 2013 - i love this game
Let the Show begin... It is not the End though, its Just the beginning ;)
East bound:
Miami - MilwaukeeJust kidding ha; need to talk about? 4-0 miami will storm out..
New York - Boston
Old boys are good enough to challenge yankees but while melo is burning like hell and the 6th man adds his contribution as he did, this Will result in 4-1 at most optimistic result for Boston.
Indiana - Atlanta
Without Granger Indiana repeated last season performance even with an improved offense.. George and Hibbert Will take the lead for the round 4-1
Brooklyn - Chicago
Maybe the most interesting story of the east bound first round. D-Will is playing old days and B-Lopez is tougher than ever.. On the other hand without Rose chicago stood still thanx to its defense; this will be their most chance.. İf deng stays calm and pushes the limits; boozer checks in for a level forward, Noah would challenge for a 2-4 !!!!
---------------
West Bound:
Oklahoma - Houston
Harden and big boy Asik is well enough for a base but playoff is a matter of experience and sustainability; that thunder already has.. Durant and westbrook possibly Will take it short, most probably 4-1.
San Antonio - Los Angeles
Spurs is not at their best lately; however without Kobe Lakers would not push Spurs to the edge, as they spent much of their power to be able to join the club.. 4-1 Spurs
Denver - Golden State
Denver is a run-run offense team while golden state have Curry on fire as well as jarret jack - another serious nominee for the most improved player. Whatever the result would be one could be sure that games Will end somehow 3-digit scores. Golden state 4-2 i hope with heart and soul.
Clippers - Memphis
Clippers have had always trouble with grizlies; Marc (best defensive player) and his fellows are not so generous for the opponents; but.. This is the time for cp3 band to break the chains 4-1 most probably 4-2 clippers
eJdeR
8 Mart 2013 Cuma
CEV Champions League F4
CEV Champions League Final Four will take place in İstanbul on March 9th-10th, 2013.
Together with Host Club Galatasaray Daikin, Vakıfbank (defeated Eczacıbaşı 3-1, 3-1), Rabita Baku (eliminated Dinamo Kazan 3-1, 3-1) and Yamamay Busto Arsizio (screened Azerrail Baku out with golden set 3-2, 0-3 /golden) are the four teams in the finals.
Vakifbank is the former champion (2011) and the foremost favorite to claim the title this year considering they have not even beaten once this year (27-0 record). Rabita Baku is also a regular and experienced attendee to this level of competition. Busto and Galatasaray are the CEV Cup champion and runner-up teams of 2012, and they already proved they are eager to put their names on the top of the Europe Women Volleyball.
Offense...
Brakocevic of Vakıfbank, Montano of Baku, Kozuch of Yamamay, Calderon and Neri of Galatasaray will be the leading scorers of the final four. I hope they will be killing the points as before and not let eyes to be in search of Gamova (Kazan) and Nesli (Eczacıbaşı). Vakıfbank has many alternatives for scoring with quite well efficiency- Fürst, Gözde, Glinka, Bahar-, followed by Galatasaray and Baku.
Aces will not be a decision making stat for this F4, I believe Kozuch will be fire the most ace-hitting serves. Ace to Serve error ratio is best for Vakıf with 72 aces / 79 errors making 1,09. Galatasaray is the worst with 1,71 ace / erros rate. Others lie on 1,25 ratio.
No discussion Naz is the best playmaker / setter of europe. But Galatasaray has the former best, Lo Bianco, a great professional for her field. Both like to use all the field and alternative variations to keep the attack dynamic and catch the defense unprepared. Polish Skorupa from Baku is performing quite well this year.
Defense..
Defensively Yamamay seems to be the best team. Excellent reception is 39 %, making them to be the second best team in the competion. the latter seems to be in the same range of efficienct more or less 35 %.
In terms of Block efficiency Vakıfbank is coming up a step forward, with Fürst and Bahar in the fore field like twin towers of the net. 3,4 points per set coming into account from blocks is 1 block more than the rest of the others. Galatasaray will match up them with Gioli, and also Arrighetti of Yamamay will be following for killing blocks.
First day match up brings us GS-Vakıfbank and Baku-Yamamay. Thumbs up and see you in Burhan Felek Sports Arena.
Go Reds Gooooooo!.
GaLaTaSaRaY...
Together with Host Club Galatasaray Daikin, Vakıfbank (defeated Eczacıbaşı 3-1, 3-1), Rabita Baku (eliminated Dinamo Kazan 3-1, 3-1) and Yamamay Busto Arsizio (screened Azerrail Baku out with golden set 3-2, 0-3 /golden) are the four teams in the finals.
Vakifbank is the former champion (2011) and the foremost favorite to claim the title this year considering they have not even beaten once this year (27-0 record). Rabita Baku is also a regular and experienced attendee to this level of competition. Busto and Galatasaray are the CEV Cup champion and runner-up teams of 2012, and they already proved they are eager to put their names on the top of the Europe Women Volleyball.
Offense...
Brakocevic of Vakıfbank, Montano of Baku, Kozuch of Yamamay, Calderon and Neri of Galatasaray will be the leading scorers of the final four. I hope they will be killing the points as before and not let eyes to be in search of Gamova (Kazan) and Nesli (Eczacıbaşı). Vakıfbank has many alternatives for scoring with quite well efficiency- Fürst, Gözde, Glinka, Bahar-, followed by Galatasaray and Baku.
Aces will not be a decision making stat for this F4, I believe Kozuch will be fire the most ace-hitting serves. Ace to Serve error ratio is best for Vakıf with 72 aces / 79 errors making 1,09. Galatasaray is the worst with 1,71 ace / erros rate. Others lie on 1,25 ratio.
No discussion Naz is the best playmaker / setter of europe. But Galatasaray has the former best, Lo Bianco, a great professional for her field. Both like to use all the field and alternative variations to keep the attack dynamic and catch the defense unprepared. Polish Skorupa from Baku is performing quite well this year.
Defense..
Defensively Yamamay seems to be the best team. Excellent reception is 39 %, making them to be the second best team in the competion. the latter seems to be in the same range of efficienct more or less 35 %.
In terms of Block efficiency Vakıfbank is coming up a step forward, with Fürst and Bahar in the fore field like twin towers of the net. 3,4 points per set coming into account from blocks is 1 block more than the rest of the others. Galatasaray will match up them with Gioli, and also Arrighetti of Yamamay will be following for killing blocks.
First day match up brings us GS-Vakıfbank and Baku-Yamamay. Thumbs up and see you in Burhan Felek Sports Arena.
Go Reds Gooooooo!.
GaLaTaSaRaY...
24 Şubat 2013 Pazar
and the Oscar goes to.....
Its about 14 hours to the Oscar rally and here below is my favorite picks:
Best Picture: Its the creme de la creme point but I prefer to start from the top most attention-getting point.
**Considering the general tendency of the academy, Django Unchained is in fact alrady delisted due to Tarantino and di Caprio duo, both of which are not so favored in the academy community.
** I am not a guy that might in favor of Amour, just respect and understand if it wins.
** Argo got many awards already -which of many considered as the message bearer of Oscar - but as this happened much of the votes has been given and these could not maybe affect the academy. It is a good way to express American politics but I dont think that it will be the winner.
** My favorite is the Les Miserables but I am not sure how this would be appreciated against Steven Spielbergs name and Daniel Day Lewis's performance in Lincoln. Another point is the fact that if we are talking about an adaptation of a novel - in this case a legend indeed - there is always a lack of meeting the expectations due to the comparison with respect to the personal anticipation.
and the oscar goes to Lincoln..
Director: I expect to see a challenge between Michael Haneke of Amour and Steven Spielberg. If drama and love militate the votes this will be Michael Haneke, otherwise...
and the oscar goes to Steven Spielberg..
Actor in a leading role: and the oscar goes to Daniel Day Lewis.. My boy, Jackman, this was just the beginning, hope you would get one in the future. Final Note, this award make Lewis the first actor who made hat-trick :)
Actress in a leading role: Where the hell is Keira Knightley of Anna Karenina?? Leading role in an action film is not the best appropriate case, so I dont consider Chastain and even Watts (unless the academy wish to honour her after they didnt consider her performance in 21 Gram). Under such circumstances, Lawrence and Riva is just in the edge of the stage. Just to remind, academy love to perform smurf-acts, so Wallis is also a threat for the above two. If the Amour is would not favored in best picture, and the oscar goes to Emmanuel Riva..
Actor in a supporting role: Whoaaa.. some will make good money in the bets. What a roster for a nominee team, they all have grabbed the Oscar once at least before along with many nominations.. If lincoln would dominate the night, Jones will be the one making thanks speech. Alan Arkin would add a final chapter to his carrier. just for appreaciation and to tip for the easiest choice; and the oscar goes to Robert de Niro..
Actress in a supporting role: no way out.. and the oscar goes to Anne Hathaway..
Writing - Original Screenplay: and the oscar goes to Amour - Michael Haneke..
Writing - Adapted Screenplay: I believe Argo will be appreciated somehow.. and the oscar goes to Argo..
Visual Effects: It will be a challenge between Life of Pi and the Hobbit. I prefer.. and the oscar goes to Life of Pi..
Best Picture: Its the creme de la creme point but I prefer to start from the top most attention-getting point.
**Considering the general tendency of the academy, Django Unchained is in fact alrady delisted due to Tarantino and di Caprio duo, both of which are not so favored in the academy community.
** I am not a guy that might in favor of Amour, just respect and understand if it wins.
** Argo got many awards already -which of many considered as the message bearer of Oscar - but as this happened much of the votes has been given and these could not maybe affect the academy. It is a good way to express American politics but I dont think that it will be the winner.
** My favorite is the Les Miserables but I am not sure how this would be appreciated against Steven Spielbergs name and Daniel Day Lewis's performance in Lincoln. Another point is the fact that if we are talking about an adaptation of a novel - in this case a legend indeed - there is always a lack of meeting the expectations due to the comparison with respect to the personal anticipation.
and the oscar goes to Lincoln..
Director: I expect to see a challenge between Michael Haneke of Amour and Steven Spielberg. If drama and love militate the votes this will be Michael Haneke, otherwise...
and the oscar goes to Steven Spielberg..
Actor in a leading role: and the oscar goes to Daniel Day Lewis.. My boy, Jackman, this was just the beginning, hope you would get one in the future. Final Note, this award make Lewis the first actor who made hat-trick :)
Actress in a leading role: Where the hell is Keira Knightley of Anna Karenina?? Leading role in an action film is not the best appropriate case, so I dont consider Chastain and even Watts (unless the academy wish to honour her after they didnt consider her performance in 21 Gram). Under such circumstances, Lawrence and Riva is just in the edge of the stage. Just to remind, academy love to perform smurf-acts, so Wallis is also a threat for the above two. If the Amour is would not favored in best picture, and the oscar goes to Emmanuel Riva..
Actor in a supporting role: Whoaaa.. some will make good money in the bets. What a roster for a nominee team, they all have grabbed the Oscar once at least before along with many nominations.. If lincoln would dominate the night, Jones will be the one making thanks speech. Alan Arkin would add a final chapter to his carrier. just for appreaciation and to tip for the easiest choice; and the oscar goes to Robert de Niro..
Actress in a supporting role: no way out.. and the oscar goes to Anne Hathaway..
Writing - Original Screenplay: and the oscar goes to Amour - Michael Haneke..
Writing - Adapted Screenplay: I believe Argo will be appreciated somehow.. and the oscar goes to Argo..
Visual Effects: It will be a challenge between Life of Pi and the Hobbit. I prefer.. and the oscar goes to Life of Pi..
4 Şubat 2013 Pazartesi
NFL ve SUPERBOWL xLvII
SUPERBOWL xLvII -
16şar takımlı iki konferanslı bir organizasyon düşünün; sadece 4 aylık bir regular sezon.. NBA gibi 82 maçlık bir regular sezondan bahsetmiyoruz, 16 haftalık bir maraton, fazlası değil.. geçen sezon tüm post sezonu izleme fırsatı bulduğum NFLden bahsediyorum; bir tutkunun bir "National" sporun, anlamını önemini yitirmeden ama para kazanıyoruz diye cılkı da çıkartılmadan yapılabilmesinin abidesi..
defans ve hücum organizasyonu / takımı, koçları ve diğer unsurları ile birlikte 32 takım. ve sadece 16 maç 4 ay (eylül - aralık) sonunda 12 sinin ocak ayını görebilmesi; keza bunlardan 4 tanesi sadece bir ön eleme oynamaya hak kazanan ekipler. post seasonun ilk adımı ocak ayı başında yapılan wild card raundu; konferanslarında 3-6 sıralamasında yer alan dört takım 3-6 / 4-5 eleme formasyonunda kapışarak (öyle iki maçtır, üç olan kazanır yok - alan götüren kazanır) konferansın ilk iki takımı ile konferans finalleri oynamaya hak kazanıyor. yarı final, konferans finali derken NFC ve AFC konferansları şampiyonları SuperBowl denen organizayonda adını ilk iki Super Bowl’un galip koçundan alan Vince Lombardi kupasına uzanmak için birbirlerini kırıyorlar :)
AFCde Broncos ve Patriots (nedense "vatanseverler" memleketimde çok sevilir) NFC de ise Falcons ve 49ers dörtlü finallere bileti kaparken; AFCde 3 ve 4. sıradaki Texans ve Ravens wild cardda Colts ve Bengals karşısında kayıpsız geçti NFCde ise finallerin gediklisi Green Bay güle oynaya Vikingsi geçerken Seahawks Redskinsin derisini yüzdü.. regular sezon sonucuna baktığımızda AFC de geçen seneye göre sıralamalar değişmiş olsa da steelers / colts dışında bir değişiklik yok; esas bomba ise NFCde; geçen sezon ligin dibine demir atmış 3 takım - Vikings Redskins ve SeaHawks - buraların gediklisi packers 49ers ve falconsun yanına girdi.. bir şekilde sempatimin odağı adamım New York Giants ve Eli Manning & Coughlin ise bir sene daha yaşlanmış şampiyonlar olarak evde giant deplasmanda goose bir sezonu tv başında noktaladı.
broncos geçen sene wildcarddan girip patriots duvarına çarptığında pek problem etmemiştir kimse - * ulusal yayında tebow ile baya dalga geçselerde - lider olduğu sezonda bu sefer bir OT kazasına kurban giderek; geçen sezon konferansında 6. olan Giantsın yazdığı tarihin bir benzerini bu sezon AFC 4. sü Ravensın yazmasının yolunu açtı.. AFC de finale çıkan diğer takım patriots olurken 2011 konferans finalinin rövanşının adı konmuştu. NFC de ise regular sezonun ilk iki takımı kayıpsız konferans finaline çıktı.. son yılların daimi SB favorisi green bay özellikle hücum alternatifleri üretememesinin cezasını SB hayalini 49ers önünde bir yıl daha erteleyerek ödedi..
Geçen senenin konferans finalinde son çeyrek TD'ı ile Ravensı 23-20 geçen patriots bu sezonki finalde devreyi 13 -7 önde kapatsa da Ravensın defansını kalan sürede geçemeyip 3 de TD verince 13- 28 lik bir bozgunla rövanşı vermiş oldu. NFCde geçen sene Giantsın olağanüstü yürüyüşünün kurbanlarından olan 49 ers (uzatmada FG ile kaybetmişti) regular sezon lideri falconsun harika başlangıcını (devre 24-14 falcons) ravens benzeri bir defans hamlesi ile kesip 28-24 superbowl biletini kaptı..
Neticede iki korkunç ve spektaküler savunma duvarının SuperBowlunu izleyeceğiz 3 Şubat akşamı New Orleansda.. yüksek skorlu bir maç ibreyi 49ers tarafına kaydıracak gibi gösteriyor, öte yandan Ravensın defans çözümlemeleri 20 li skorlarda tutmaya yeterli. bu noktada TD yapamayan takımlar bolca FG arayacak; baskı altında 30-40 yard atışları yapacak sağlam kafalar sağlam ayaklar maçın kaderini belirleyebilir.
bunlarda var...
derleme notlar :)
-Super Bowl XLVII, New Orleans’ta oynanacak onuncu, Superdome’daki yedinci Super Bowl olacak.
- Tarihte ilk kez iki kardeş SB’da coach olarak karşı karşıya gelecekler. 15 ay büyük John Harbaugh ve Baltimore Ravens, kardeşi Jim Harbaugh ve San Francisco 49’ers ile New Orleans’ta karşılaşacaklar. Zaten maçın adı “Harbowl” oldu bile.
-Maçın galibi, adını ilk iki Super Bowl’un galip koçundan alan Vince Lombardi kupasına kavuşacak. 53 santimetre uzunluğundaki kupa, 3 kilogram ağırlığında ve 25 bin dolar değerinde.
-Kazanan takımın oyuncuları 88 bin dolarlık ödülün de sahibi olacak. Kaybeden takım oyuncularının alacağı miktar ise 44 bin dolar.
-Super Bowl, ABD’de yaklaşık 12.3 milyar dolarlık bir harcamaya neden oluyor. Bu müşteri başına yaklaşık 69 dolar demek. New Orleans bölgesinde ise yaklaşık 434 milyon dolarlık işlem hacmi olması bekleniyor.
-Super Bowl, 180 farklı ülkede, 30 farklı dilde yayınlanıyor.
-ABD’de 30 saniyelik reklamın yaklaşık değeri 3.8 milyon dolar.
-Geçtiğimiz yılki Super Bowl, 111.3 milyon izleyiciyle ABD televizyon tarihinde en çok izlenen program.
-Super Bowl günü, ABD’de Şükran Günü’nden sonra en fazla yiyecek tüketilen gün. En çok sosa batırılıp yenebilecek atışmalıklar tercih edilirken, tavuk kanadı ve pizza da favoriler arasında. Yaklaşık 50 milyon şişe biranın da maç günü tüketilmesi bekleniyor.
-Michael Jackson, Madonna, U2 ve Paul McCartney gibi isimlerin de sahne aldığı devre arası şovunun bu yılki konuğu Beyoncé. Maç öncesi ABD milli marşını ise Alicia Keys seslendirecek.
-İlk Super Bowl’un biletleri 6 dolara satılırken, bu yılki biletler 850 ile 1250 dolar arasında alıcı buldu. Biletler, karaborsada yaklaşık 3-4 kat fazla fiyata satılıyor.
Bu da kreması :=)
http://www.youtube.com/watch?v=HYIYXRR95Ak
16şar takımlı iki konferanslı bir organizasyon düşünün; sadece 4 aylık bir regular sezon.. NBA gibi 82 maçlık bir regular sezondan bahsetmiyoruz, 16 haftalık bir maraton, fazlası değil.. geçen sezon tüm post sezonu izleme fırsatı bulduğum NFLden bahsediyorum; bir tutkunun bir "National" sporun, anlamını önemini yitirmeden ama para kazanıyoruz diye cılkı da çıkartılmadan yapılabilmesinin abidesi..
defans ve hücum organizasyonu / takımı, koçları ve diğer unsurları ile birlikte 32 takım. ve sadece 16 maç 4 ay (eylül - aralık) sonunda 12 sinin ocak ayını görebilmesi; keza bunlardan 4 tanesi sadece bir ön eleme oynamaya hak kazanan ekipler. post seasonun ilk adımı ocak ayı başında yapılan wild card raundu; konferanslarında 3-6 sıralamasında yer alan dört takım 3-6 / 4-5 eleme formasyonunda kapışarak (öyle iki maçtır, üç olan kazanır yok - alan götüren kazanır) konferansın ilk iki takımı ile konferans finalleri oynamaya hak kazanıyor. yarı final, konferans finali derken NFC ve AFC konferansları şampiyonları SuperBowl denen organizayonda adını ilk iki Super Bowl’un galip koçundan alan Vince Lombardi kupasına uzanmak için birbirlerini kırıyorlar :)
AFCde Broncos ve Patriots (nedense "vatanseverler" memleketimde çok sevilir) NFC de ise Falcons ve 49ers dörtlü finallere bileti kaparken; AFCde 3 ve 4. sıradaki Texans ve Ravens wild cardda Colts ve Bengals karşısında kayıpsız geçti NFCde ise finallerin gediklisi Green Bay güle oynaya Vikingsi geçerken Seahawks Redskinsin derisini yüzdü.. regular sezon sonucuna baktığımızda AFC de geçen seneye göre sıralamalar değişmiş olsa da steelers / colts dışında bir değişiklik yok; esas bomba ise NFCde; geçen sezon ligin dibine demir atmış 3 takım - Vikings Redskins ve SeaHawks - buraların gediklisi packers 49ers ve falconsun yanına girdi.. bir şekilde sempatimin odağı adamım New York Giants ve Eli Manning & Coughlin ise bir sene daha yaşlanmış şampiyonlar olarak evde giant deplasmanda goose bir sezonu tv başında noktaladı.
broncos geçen sene wildcarddan girip patriots duvarına çarptığında pek problem etmemiştir kimse - * ulusal yayında tebow ile baya dalga geçselerde - lider olduğu sezonda bu sefer bir OT kazasına kurban giderek; geçen sezon konferansında 6. olan Giantsın yazdığı tarihin bir benzerini bu sezon AFC 4. sü Ravensın yazmasının yolunu açtı.. AFC de finale çıkan diğer takım patriots olurken 2011 konferans finalinin rövanşının adı konmuştu. NFC de ise regular sezonun ilk iki takımı kayıpsız konferans finaline çıktı.. son yılların daimi SB favorisi green bay özellikle hücum alternatifleri üretememesinin cezasını SB hayalini 49ers önünde bir yıl daha erteleyerek ödedi..
Geçen senenin konferans finalinde son çeyrek TD'ı ile Ravensı 23-20 geçen patriots bu sezonki finalde devreyi 13 -7 önde kapatsa da Ravensın defansını kalan sürede geçemeyip 3 de TD verince 13- 28 lik bir bozgunla rövanşı vermiş oldu. NFCde geçen sene Giantsın olağanüstü yürüyüşünün kurbanlarından olan 49 ers (uzatmada FG ile kaybetmişti) regular sezon lideri falconsun harika başlangıcını (devre 24-14 falcons) ravens benzeri bir defans hamlesi ile kesip 28-24 superbowl biletini kaptı..
Neticede iki korkunç ve spektaküler savunma duvarının SuperBowlunu izleyeceğiz 3 Şubat akşamı New Orleansda.. yüksek skorlu bir maç ibreyi 49ers tarafına kaydıracak gibi gösteriyor, öte yandan Ravensın defans çözümlemeleri 20 li skorlarda tutmaya yeterli. bu noktada TD yapamayan takımlar bolca FG arayacak; baskı altında 30-40 yard atışları yapacak sağlam kafalar sağlam ayaklar maçın kaderini belirleyebilir.
bunlarda var...
derleme notlar :)
-Super Bowl XLVII, New Orleans’ta oynanacak onuncu, Superdome’daki yedinci Super Bowl olacak.
- Tarihte ilk kez iki kardeş SB’da coach olarak karşı karşıya gelecekler. 15 ay büyük John Harbaugh ve Baltimore Ravens, kardeşi Jim Harbaugh ve San Francisco 49’ers ile New Orleans’ta karşılaşacaklar. Zaten maçın adı “Harbowl” oldu bile.
-Maçın galibi, adını ilk iki Super Bowl’un galip koçundan alan Vince Lombardi kupasına kavuşacak. 53 santimetre uzunluğundaki kupa, 3 kilogram ağırlığında ve 25 bin dolar değerinde.
-Kazanan takımın oyuncuları 88 bin dolarlık ödülün de sahibi olacak. Kaybeden takım oyuncularının alacağı miktar ise 44 bin dolar.
-Super Bowl, ABD’de yaklaşık 12.3 milyar dolarlık bir harcamaya neden oluyor. Bu müşteri başına yaklaşık 69 dolar demek. New Orleans bölgesinde ise yaklaşık 434 milyon dolarlık işlem hacmi olması bekleniyor.
-Super Bowl, 180 farklı ülkede, 30 farklı dilde yayınlanıyor.
-ABD’de 30 saniyelik reklamın yaklaşık değeri 3.8 milyon dolar.
-Geçtiğimiz yılki Super Bowl, 111.3 milyon izleyiciyle ABD televizyon tarihinde en çok izlenen program.
-Super Bowl günü, ABD’de Şükran Günü’nden sonra en fazla yiyecek tüketilen gün. En çok sosa batırılıp yenebilecek atışmalıklar tercih edilirken, tavuk kanadı ve pizza da favoriler arasında. Yaklaşık 50 milyon şişe biranın da maç günü tüketilmesi bekleniyor.
-Michael Jackson, Madonna, U2 ve Paul McCartney gibi isimlerin de sahne aldığı devre arası şovunun bu yılki konuğu Beyoncé. Maç öncesi ABD milli marşını ise Alicia Keys seslendirecek.
-İlk Super Bowl’un biletleri 6 dolara satılırken, bu yılki biletler 850 ile 1250 dolar arasında alıcı buldu. Biletler, karaborsada yaklaşık 3-4 kat fazla fiyata satılıyor.
Bu da kreması :=)
http://www.youtube.com/watch?v=HYIYXRR95Ak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)